Havayolu sektöründe, söylenenin aksine rekabet oranı bir hayli düşüktür.
Çünkü bilindiği üzere sektör, son derece sıkı kurallarla düzenlenmektedir.
Bu yüzden, özellikle 90’lı yıllarda meydana gelen “low-cost” devrimine kadar, rekabet yok denecek kadar azdı.
Sektördeki sıkı düzenlemelerin en hassaslarının başında “mülkiyet” konusu geliyor.
Günümüzde dahi, Avustralya dışında yabancı mülkiyetine izin veren devlet bulunmuyor.
Bir yabancının ABD’de havayolu şirketi sahibi olmasına sıcak bakılmadığından, Amerikan hükümeti yıllardır savunduğu “open skies” kavramında artık eskisi kadar ısrarcı değil.
Mülkiyet sınırlaması sebebiyle devletler arası şirket birleşmeleri mümkün olmadığından, küresel ittifak grupları kurularak bu kısıtlamadan bir nebze de olsa kurtulmak mümkün olmuştu.
Öte yandan; 2004 yılındaki Air France & KLM birleşmesi, Avrupa Birliği üyeleri arasında şirket birleşmelerinin ilk adımı, daha doğrusu emeklemesi olmuştu.
Bu günlerde malî açıdan çok zor durumda olan Alitalia konusunda İtalyan hükümeti daha fazla dayanamadı ve elindeki Alitalia hisselerinin büyük bölümünü satma kararı aldı.
Buna göre hükümet, Alitalia’nın %30’unu elinden çıkaracak.
Roma ve Milano belediye başkanları ortaklaşa kaleme aldıkları mektupta, İtalyan halkını Alitalia’nın kurtarılması konusunda beraberce mücadele etmeye çağırdılar.
Fakat, Alitalia başkanı Giancarlo Cimoli yaptığı açıklamada Alitalia’nın “İtalyanlığı” korumaya çalışmanın anlamsız olduğunu belirtti.
Asıl yapılması gerekenin güçlü bir Avrupalı havayolu grubu meydana getirmek olduğunu da ekledi.
Air France KLM’in, Alitalia ile ilgilendiğini düşünürsek; İngiliz BA ve Alman Lufthansa’nın karşısına bir “Fransız + İtalyan + Hollanda” ittifakı çıkacağı söylenebilir.