Transatlantik Serbest Havacılık Sahası: Bir Küresel Sivil Havacılık Sektörü Denemesi mi?
Sivil havacılık, küreselleşmenin en önemli itici güçlerinden biridir. Millî sınırlar arası ticarî işletmelere yardım eder, seyahat süresini kısaltır, ve göçü körükler. Bir başka deyişle sivil havacılık, insan hayatına sürat ve bağlantı katar. Günümüz dünyasındaki bilgisayar ve internet destekli serbest ticaret trendine karşın, yüksek teknoloji-yoğun havayolu sektörü hâlâ bir takım kural ve düzenlemelerin kıskacında topallamaktadır. Bunun en önemli sebebi, sivil havacılığın ulusal egemenlik, millî güvenlik ve diplomasi yolu ile bir hayli politize olan sıra dışı bir sektör oluşudur.
Havayolları genelde, piyasayı terk etmek zorunda kalmamaları için sık sık sübvanse edilirler. Bunun tersine, piyasa yeni giriş yapmak isteyen şirketlere karşı sıkı bir şekilde sınırlandırılmıştır. Veya en azından yeni şirketler açısından aşılması gereken bir takım engeller vardır; kalkış ve iniş slot hakları gibi. Dahası, Dobson’a göre; ücretler, frekanslar, kapasite ve yolcu taşıma da normal bir şekilde düzenlenmemiştir. Hava trafik kontrol, uçuş emniyeti ve teknik standartlar gibi arzu edilen düzenlemelerin ötesinde; iç hat taşıyıcılar, iç hatlardaki yabancı taşıyıcılar, iki devlet arasında yolcu taşıyan işletmeler, üçüncü ülkelerde yapılan aktarmalar ve iç hat taşıyıcılardaki yabancı mülkiyeti üzerinde bir takım zincirleme idarî düzenleme katmanları vardır. Bu yüzden, uluslararası sivil havacılık sadece değişen iktisadî sistemin problemlerinden biri daha değildir; Devletlerin bir birlerine olan bakış açılarını, bireylerin hem kendi ülkeleri hem yabancı ülkeler hakkındaki görüşlerini ve doğrudan veya dolaylı olarak beraberinde yaşadığımız güvenlik düzenlemelerini etkilemesi sebebiyle uluslararası ilişkiler için ciddi bir problemdir.
Transatlantik Serbest Havacılık Sahası
ABD sivil havacılık piyasasındaki deregülasyon ve Avrupa piyasasının serbestleştirilmesi, sivil havacılık ile ilgili olarak yukarıda belirtilen problemlerin aşılması amacıyla atılmış adımlardır. Bunun akabinde Avrupa Birliği Komisyonu, transatlantik serbest havacılık sahası (SHS) oluşturma fikrini getirmiştir. Buna göre; yolculara geniş bir uçuş noktası ve hizmet seçeneği ve düşük bilet ücreti ile ucuz ve görece daha esnek kargo hizmetleri sunan, yüksek rekabetçi bir piyasayı ihtiva eden tam rekabetçi bir serbest ticaret bölgesi kurulacaktır. Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yetkilendirilen Brattle Group ve Booze Allen Hamilton tarafından hazırlanan iki rapor, transatlantik piyasalarındaki serbestleşmenin müspet bir çok getirisi olacağını ileri sürüyor. Brattle Group hazırladığı AB-ABD Serbest Havacılık Sahasının İktisadî Etkileri Üzerine Bir Analiz adlı rapora göre ücretler düşecek, hava seyahati patlayacak, ve transatlantik seyahat eden yolcu sayısı 4,1-11 milyon yolcu/yıl kadar artacaktır. Bu da, SHS’nin kurulmasının ardından %9-24 arası bir artışa tekabül etmektedir. Aynı rapora göre, AB-içi seyahat sayısında da 13,6-35,7 milyon yolcu/yıl artış olacaktır (+%5-14). Brattle Group ayrıca, düşük ücretler ve artan seyahatler sonunda yıllık 5,2 milyar USD tutarında bir tüketici faydası sağlanacağını ve bu miktarın yarısından fazlasının da transatlantik yolcularına gideceğini ön görüyor. Son olarak, doğrudan ilişkili sektörlerin iktisadî hasılası bu sayede yılda 3,6-8,1 milyar USD kadar artacaktır. Buna ek olarak, Booz Allen Hamilton’un AB-ABD Arasındaki Serbest Havacılık Sahasının İktisadî Etkisi adlı raporu AB ve ABD arasında hemen hemen eşit olarak dağılmak üzere 80.000 yeni iş pozisyonu açılacağını söylüyor. Kargo piyasasında da artışlar yaşanırken, yolcular bir çok yeni uçuş noktasına seferlerin başladığına şahit olacaktır. Getirilerin SHS lehine son derece büyük olduğu inkâr edilemez. AB ve ABD arasında anlaşmaya varılmadan önce bir takım müzakereler yapıldı. Atlantik’in iki yanındaki politika yapıcılar, 30 Nisan 2007’deki imzaya kadar Ekim 2003 ile Haziran 2004 arasında altı kez bir araya geldiler. Anlaşma 5 yıl boyunca geçerli olacak. (Anlaşmanın yürürlüğe giriş tarihi 1 Nisan 2008 – ÇN). Anlaşmanın uygulamaya geçişini gözden geçirecek bir ortak komite kurulacak. Bu anlaşma ile AB ve ABD kabotaj hakları birleştirilecek. Ek olarak, ABD’nin Amerika’daki havayollarındaki yabancı mülkiyeti konusundaki kısıtlamaları gevşeteceği ümit ediliyor. Mevcut durumda yabancı bir firmanın, Amerikalı bir havayolunda çoğunluk hisseye sahip olması mümkün değil. Daha da önemlisi, Amerikalı şirketteki yabancı oy hakkının %25’i geçmesine izin verilmiyor. Anlaşmanın yedi amacı var: tüm piyasaya giriş kısıtlamalarının kaldırılması, yabancı yatırımın iki taraflı olarak serbest bırakılması, etkin rekabetin sağlanması, yüksek emniyet standartlarının temin edilmesi, güvenlik, çevre ve yolcu koruması, ikili anlaşmaların AB hukukuna uyumlu hale getirilmesi.
Anlaşmanın Amaçları
AB ile ABD arasındaki anlaşmanın birinci aşamasındaki hedefler şöyle:
1. ABD, “Community Air Carrier” konseptini kabul eder. (Community Air Carrier, Avrupa Birliği (EEC) No.2407/92 kuralına göre geçerli bir işletme lisansı olan havayolu şirketidir – ÇN)
2. İki taraf arasında sınırsız code-sharing imkânı.
3. Serbest fiyatlama (Avrupa-içi hatlarda ABD havayolları buna dahil değildir)
4. AB havayollarının, uluslararası hatlar için Amerikalı havayollarına wet-lease yolu ile uçak kiralayabilmesi (wet-lease: personeli ile birlikte uçak kiralama – ÇN)
5. AB havayollarının, FLY America
yolcu trafiğinden pay alabilmesi (FLY America: ABD Federal memurlarının uçabilecekleri havayolu şirketlerini belirleyen 1974 tarihli kanun – ÇN)
6. Anti-tekel muafiyetinden AB havayollarının da faydalanması
7. AB vatandaşlarının Amerikalı havayollarında sahip oldukları hisse oranının %50’nin üzerinde olabilmesi
8. AB’li havayollarındaki ABD yatırımlarının oy hakkı oranının %25 ile sınırlandırılabilmesi
9. Bir AB veya ECAA (European Common Aviation Area – ÇN) vatandaşı tarafından sahip olunan bir AB havayolunun ABD tarafından da tanınması
10. AB, ECAA veya 18 Afrika ülkesinden birinde bulunan bir havayolunun AB mülkiyetinin ABD tarafından tek taraflı olarak tanınması
11. İki taraf özellikle güvenlik, emniyet, rekabet, devlet yardımı ve çevre gibi konular başta olmak üzere gerekli düzenlemeler hakkında yakın çalışma içinde bulunacak
12. Rekabet düzenlemelerinin, transatlantik piyasasını etkileyen anlaşmalara uygulanması hususunda iki taraf birlikte çalışma konusunda niyetlidir
13. Devlet yardımı ve desteği, havayollarının rekabet etme konusunda elinde bulunan adil ve eşit fırsatları etkilediğinin kabul edilmesi
Avrupa Birliği Açısından Çıkarımlar
Bu anlaşma, transatlantik hatlarda bazı gelişmelere yol açacak. Hava taşıma politikası açısından mütekabiliyet esasına dayandığı, hatta anlaşma taslağında yer aldığı şekliyle AB havayolları lehine bazı dengesizlikler içerdiğinden bu anlaşma, AB için faydalı denilebilir. Nasıl ki, AB havayolları ABD pazarında kabotaj hakkında sahip değilse, ABD’li havayolları için de durum aynıdır. OAA (Serbest Havacılık Anlaşması) ABD’li havayollarına her hangi yeni bir 7.geçiş hakkı getirmezken, AB’li havayolları kargo uçuşlarında limitsiz 7.geçiş hakkı ve ABD ile ECAA ülkeleri arasında 7.geçiş hakkı kazanacaktır. Bu durumu desteklemek adına bir AB Komisyonu sözcüsü, mezkûr anlaşmanın AB ve ABD havayolları arasında ittifak imkânı ve havacılık güvenliği konusunda yakın işbirliği gibi daha bir çok ek fayda sağlayacağını söylemiştir. İkinci aşama müzakerelerin ciddiyetini sağlamak adına; AB’nin, ikinci aşamada bir ilerleme sağlanamaması durumunda anlaşma kapsamında verilmiş bazı hakları askıya almasına imkân veren bir mekanizma devreye sokulmuştur.
British Airways Açısından Çıkarımlar
Anlaşma British Airways’i (BA) çok büyük bir baskı altına sokacak (Geçen sene imzalanan ve sonbahardaki tarife değişimi döneminde devreye girmesi planlanan anlaşma, BA yönetimi ve İngiltere hükûmetinin yoğun baskısı sonucu 2008 baharına ertelenmişti – ÇN). Şu anda dünyanın en yoğun havaalanı olan Heathrow’un 70 milyon/yıl yolcusunun büyük bir kısmı transittir. Bu durum, anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, Kuzey Atlantik hatlarında faaliyet gösteren taşıyıcıların büyük miktarda ek trafik elde edebilecekleri ve BA’in ticarî kaybı olacağı anlamına geliyor. Deutsche Bank analistleri, BA’in 400 milyon Pound kadar bir gelir kaybı riski olduğunu hesaplıyor. BA, işletme kârının yarıdan fazlasını Atlantik-aşırı hatlardan sağlıyor.
Rekabetle İlgili Çıkarımlar
Anlaşma, rekabet yaratacak. Avrupa havayolu sektörü daha anlaşmanın ilk aşamasında değişmeye başladı bile. Bir çok Avrupalı taşıyıcı, kendi merkez üslerinin dışındaki şehirlerde faaliyete geçme planları yapıyor. Şirket birleşmelerine olan ilgi de artıyor: Texas Pacific Group, büyük bir girişim sermayesi şirketi, İspanyol Iberia’ya British Airways ile ortaklaşa bir teklif verdi. Alitalia da, Rus Aeroflot dahil olmak üzere bir çok teklif aldı (Alitalia, oldukça düşük bir fiyata Air France’a satıldı – ÇN). Son zamanlarda, ilginçtir, bir çok business-class-only (uçağın tamamının business class tarzında konfigure edildiği havayolu şekli – ÇN) havayolu şirketi piyasaya giriş yaptı. Alman Lufthansa, Business Jet olarak isimlendirdiği bir transatlantik hizmeti sunarken, L’Avion adlı yeni bir Fransız şirketi, 2007 Ocak ayında Paris – New York arasında seferlere başladı. Max Jet, Silver Jet ve EOS Airlines gibi daha bir çok havayolu, Londra’daki havaalanları ile ABD arasında seferlere başladı (Bunlardan Max Jet geçtiğimi ay battı. All-business iş modelinin geleceği tartışılır hale geldi. Belki de sadece büyük network taşıyıcılar bu iş modelinde başarılı olacaklar – ÇN).
Öte yandan low-cost taşıyıcılar, sunacakları ucuz bilet fiyatlarıyla transatlantik hatlarda geleneksel bayrak taşıyıcı havayolları ile özel taşıyıcılar üzerinde baskı oluşturabilirler. Avrupa’nın en büyük low-cost havayolu olan Ryan Air, 12 Nisan 2007’de yaptığı açıklama ile, 10 – 12 Euro’dan başlayan one-way fiyatlarla Baltimore, Rhode Island ve New York’a sefer başlatmayı planladığını açıkladı. American Airlines ve Southwest Airlines uluslararası uçuşlar yapmayı planlarken (American Airlines halihazırda uluslararası uçuyor, belki de sefer sayısını artıracaktır – ÇN), ABD’deki bir başka low-cost taşıyıcı olan Jet Blue’nun da kavgaya katılmakta hevesli olduğu düşünülüyor. Times’a göre, eğer planlar gerçekleşirse, en üst seviye hizmet veren BA ve Virgin Atlantik’ten, yiyecek ve eğlence dahil her şeyin ekstra para ile satıldığı uçaklara kadar tüm bilet fiyatları düşecek ve çok daha geniş bir hizmet seçeneği sunulacak. Bununla birlikte, bir sektör analistine göre, “low-cost taşıyıcıların, network taşıyıcılarla nasıl rekabet edeceğini görmek ilginç olacak. Çünkü, low-cost iş modelinin yüksek utilizasyon (uçakların günlük kullanımı – ÇN) ve uçuş-içi hizmetlerin parayla satılması gibi avantajları olmakla birlikte, bunların uzun mesafe uçuşlarında aynı şekilde başarılı olması pek mümkün görünmüyor.”
Havaalanları İçin Çıkarımlar
Anlaşma, Atlantik’in iki yakasındaki havaalanları slotları üzerinde büyük bir baskı yapacak. Bu anlaşma sonucunda Londra ABD arasındaki yeni uçuşlara meydana çıkacak talebin özellikle slot ticaretinde büyük bir artışa yol açması bekleniyor. Heathrow ele alındığında, sınırlı kapasite sebebiyle tüm yeni slot başvurularının karşılanmasının mümkün olmadığı görülüyor. Ama bazı havayolları, ticarî açıdan faydalı görmeleri durumunda ellerindeki slotları diğer havayollarına satabilirler. Heathrow slot koordinatörü, slot talebinin halihazırda arzın çok üzerinde olduğunu söylüyor. Mevcut işletmeler “büyükbaba hakları” (grandfather rights) kapsamında slotların %97’sini ellerinde tutuyorlar. Artan kalanlar da transatlantik uçuşları için uygun olmayanlar. Heathrow’da uzun zamandır beklenen Terminal 5 açıldığında bile pist kapasitesi aynı kalacak (14 Mart’ta açılan Terminal 5’in ardından Heathrow’un %100 kapasiteye ulaştığı iddia ediliyor – ÇN). Londra Heathrow ve Gatwick, Paris Orly, Frankfurt, Düseldorf ve Milano Linate havaalanları halihazırda büyük kapasite sıkıntısı çekiyorlar. 2010 yılına gelindiğinde, 15 civarında Avrupa havaalanı daha aynı sıkıntıyı yaşayacak. Atlantik’in öte tarafındaki talep de yükseliyor. New York ve New Jersey Liman İdaresi Havacılık Direktörü William DeCota, “Şu anda talep, son derece yüksek” diyor. Hürriyet Abidesi’nin 25 mil mesafedeki çevresinde yer alan JFK, La Guardia ve Newark, dünyanın en yoğun havaalanı sistemlerinden birisini oluşturuyor. Halen yılda 100 milyon yolcuya hizmet veren bu üç havaalanından geçen trafiğin 2015 yılında 125 – 150 milyon aralığına ulaşacağı tahmin ediliyor. Bir rapora göre bu yüzden, Heathrow’da slot hakkı olan kısa-menzil taşıyıcılar ile, transatlantik slotları için yarışan uzun-menzil taşıyıcılar arasında slot ticareti başlayacak. Örneğin, BMI’ın elinde, kârlı uzun menzilli hatlar için kullanmayı tercih edeceği değerli slotlar bulunuyor. Slot ticareti bu yüzden, yeni hizmetlerin sunulması ve daha fazla rekabetin teşviki konularının önemli bir parçası olacaktır.
Son olarak, bu anlaşma yeni hatlar açılmasını sağlayacaktır. Nasıl ki, ABD’de yaşanan deregülasyon (1978 – Carter döneminde yapılan – ÇN) ve AB’de yaşanan liberalleştirme tecrübeleri yeni hatların açılmasını sağlamışsa, bu anlaşma da transatlantik piyasasında yeni benzer bir gelişmenin önünü açacaktır. Örneğin, henüz anlaşma yürürlüğe girmeden, İrlanda ile ABD arasında Ekim 2007’de yeni bir hattın açılması planlanıyor.
ABD Mülkiyet Tartışması
Tüm bu muhtemel gelişmelere karşın, bu anlaşmanın ilk aşaması bazı risklere maruz durumdadır. ABD’nin, mülkiyet ve yönetim konularında bazı serbestleştirici düzenlemelerde bulunması gerekiyor. Ama son gelen raporlar, ABD’nin Amerikalı havayollarında yabancı mülkiyetine izin vermesinin pek de muhtemel olmadığı yönünde. ABD’deki güçlü bir lobi, anlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra olsa bile, mülkiyet kuralının sıkılaştırılması için uğraşıyor. Financial Times’a göre, ABD Temsilciler Meclisi Ulaştırma ve Altyapı Komitesi; ABD Ulaştırma Bakanlığı’nın, ABD’de faaliyet gösteren havayolu şirketlerinin ne oranda ABD vatandaşlarının kontrolü altında olduğu konusundaki takdir hakkını sınırlamak istiyor. Böylece yabancı havayolu ve yatırımcıların faaliyet sahası daha da kısıtlanmış olacak. Komitenin hazırladığı önergenin en can alıcı bölümü şöyle: “pazarlama, marka yönetimi, filo oluşturma, hat seçimi, fiyatlama ve personel ilişkileri gibi bir havayolunun tüm ticarî ve yapısal konularda kontrol, ABD vatandaşlarında olacaktır.” Bu, Nisan’da yürürlüğe girecek anlaşmada görüş birliğine varılmış olan, Avrupalı havayolları adına ABD’de franchise seçeneğini ortadan kaldırırken; İngiltere’nin ikinci aşama müzakerelerde bir ilerleme sağlanamayacağına dair korkusunu da teyit etmiş oluyor. British Airways CEO’su Willii Walsh, anlaşmanın imzalanmasının hemen ardından yaptığı açıklamada, AB’nin anlaşmanın ikinci aşamasında ABD tarafından hiç bir müeyyide talep edilmeyeceğine inanarak safça davrandığını belirtmişti. Öte yandan The Economist, mülkiyet sınırlamasının büyük oranda teorik olduğunu; zaten bu serbest olsa dahi Avrupalı havayollarının ABD’li rakiplerini satın almak için acele edeceklerinin tahmin edilmediğini belirtiyor.