Havayolu sektörünün kurtuluş reçetesini vermeden önce aklımıza takılan başka bir konuya değinmek istedik.
Klasik iktisat teorisinin en temel kaidelerinden bir tanesi, bir ürün veya hizmetin fiyatının arz miktarı ile talep miktarının kesiştiği noktada oluşmasıdır.
Bu durumun gerçekleşmesi için bazı şartlar gerekmektedir. Tam rekabet, simetrik bilgi akışı gibi.
Klasik teorideki fiyat oluşma biçimini göz önüne alınca, havayolu sektöründeki bilet fiyatlarının bu durum için son derece güzel bir örnek oluşturduğu görülüyor.
Hatta işin suyu çıkmış bile denilebilir.
Mesela; ABD’den gelecek bir yolcu, uçak bileti fiyatlarını araştırdığında enteresan bir resimle karşılaşabilir.
Neticede verilen hizmet aynı, seyahat süresi aynı, hatta uçak tipi bile aynı olmasına karşın Çarşamba günü 750 USD olan bilet, Salı günü 1.300 ve Perşembe günü 950 USD olabiliyor.
Söz konusu seferlerde ani bir yolcu kayması yaşansa; mesela 100 kişilik bir turist grubunun rezervasyonu iptal olsa, yukarıdaki fiyatlar anlık olarak ve dramatik oranlarda değişecektir.
Fiyatın talebe göre bu kadar aşırı ve anlık olarak değiştiği başka bir sektör var mıdır; doğrusu bilemiyoruz.
Yukarıdaki örnek, gün bazlı en düşük bilet fiyatları temel alındığında ortaya çıkıyor.
Bir de aynı seferde, aynı kabin sınıfında seyahat edip bilete bir birinden tamamen farklı paralar ödenmesi hususu var ki, akıllara ziyan bir durum.
Bu garip durum biraz da havayolu seyahatinin “farklılaştırılması” konusundaki kısırlıktan kaynaklanıyor.
Neticede klasik bir iPod ile bir iPod nano arasında en azından veri depolama kapasitesi farklılığı varken, havayolu seyahatinde böyle basit bir imkân dahi bulunmuyor.