Bayrak taşıyıcı havayolu, bir ülkede yerel nitelikte tescilli olup uluslararası faaliyetlerde bulunan; devlet tarafından verilen tercihli hakları veya imtiyazları kullanma hakkına sahip şirkettir.
Dolayısıyla, bayrak taşıyıcı havayolu olmak demek, uçakların üzerine bayrak imgesinin yerleştirilmesi anlamına gelmemektedir.
Bayrak taşıyıcı kavramı temel olarak, 1944 yılında düzenlenen Şikago Konferansı’na dayanmaktadır.
Şikago Konferansı’nın 17. maddesi, “uçakların, tescil edildikleri ülkeye ait” olduğunu belirtmektedir.
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından önde gelen devletler, kendilerine ait havayolu şirketleri kurmaya başladılar.
İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden dönemde ise devletlerin havayolu şirketi kurma furyası tüm dünyaya yayıldı.
Uluslararası sivil havacılık sektörü Şikago Konferansı çerçevesinde şekillenirken, devletler, imzalamış oldukları havacılık anlaşmalarında, o anlaşmalardaki hükümlerden faydalanabilecek havayolu şirketlerini açıkça belirttiler.
O tarihlerde ABD ve diğer bir kaç küçük devlet haricindeki tüm ülkelerde havayolu şirketleri, bulundukları devletlere aitti.
Dolayısıyla, havacılık anlaşmalarında ismi belirtilen havayolları birer devlet şirketi olduklarından “bayrak taşıcıyı” şeklinde adlandırıldı.
Uzun yıllar boyunca bir çok devletin tek bir havayolu şirketine sahip olması, bayrak taşıyıcı kavramı ve bunun şirketlere sağladığı avantajların dünya genelinde kabul görmesini sağladı.
Dünya ekonomisinin küreselleşmesinden çok önce “küresel” bir karaktere sahip olan ticarî havayolu sektörünü uzun yıllar boyunca bu bayrak taşıyıcılar temsil etmiştir.
Ancak zaman içerisinde değişen şartlar ve ABD’den esen serbestleşme rüzgârının Avrupa Birliği’ni (AB) de etkisi almasıyla birlikte, bayrak taşıyıcı kavramı etkisini günden güne yitirmektedir.
Yine ABD ve AB’nin başını çektiği “açık semalar” atılımı, önümüzdeki yıllarda muhtemelen hızlanarak devam edecek ve devlet kontrolündeki havayolu şirketlerinin sayısı azalırken, bayrak taşıyıcı kavramı eski önemini yitirecektir.