Yedi Arap emirliğinin bir araya gelerek oluşturduğu Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) bir numarası hiç kuşkusuz Dubai.
Onu da Ebu Dabi izlemekte.
Petrol geliri, toplam gelirleri içerisinde ancak %5 düzeyinde paya sahip olan Dubai, özellikle son 10-15 yıl içerisinde lüks tüketim, lüks emlak ve Ortadoğu’nun turizm ve iş merkezi olma yolunda yaptığı hesapsız harcamalarla dikkat çekiyordu.
Hatta dikkat çekmek bir yana bir çok açıdan örnek bile gösteriliyordu.
Çok yıldızlı otel Burç El Arap, devasa gökdelenler, denize inşa edilen sunî adalar, Emirates havayolları gibi bir çok farklı unsur, Dubai’nin bir marka olarak konumlandırılmasında önemli rol oynuyordu.
Dubai bir dünya markası ve Ortadoğu’nun turizm ve iş merkezi olma yolunda hızla ilerlerken geçtiğimiz yıl dünyayı vuran küresel mâlî kriz alarm zillerinin çalmasına yol açmıştı.
Ve belki de son bir yıldır beklenen bir gelişme, Müslüman âlemi Kurban Bayramı’na girerken meydana geldi.
Dubai ekonomisinin kaptan köşkünde oturan “Dubai World” adlı şirket, 59 milyar Doları bulan borçlarını ödemekte güçlük çektiğini, bu yüzden de 6 aylık bir borç ertelemesi talep ettiğini duyurdu.
Bu haber tüm dünya borsalarında ciddi oranda düşüşlere sebep oldu.
Ünlü kâhin -pardon ekonomist- Nuri El Rubini’nin ısrarla belirttiği ikinci dip noktasının başlangıcı olabilir miydi bu gelişme?
Şimdilik bunu bilmiyoruz.
Bildiğimiz tek bir şey var, o da Dubai’nin yıllar boyunca geliştirmeye çalıştığı marka değerinin büyük darbe aldığı.
Hangi haber kanalına bakarsanız bakın, hemen hemen hepsinde Dubai’nin ne kadar da zavallı bir duruma düştüğünün hikâyesi anlatılıyor.
Daha düne kadar örnek olarak gösterilen bir yerin böylesine sert bir şekilde eleştiriliyor olması da ayrı bir çelişki.
Dubai kendisini bir dünya markası olarak konumlandırırken kullandığı en önemli araçlardan biri Emirates adını verdiği havayolu şirketiydi.
Geniş gövdeli yeni uçakları (50 küsur Airbus A380 siparişini unutmayalım), 72 milletten gelen güzel ve zarif hostesleri, İngiliz ekolünden ithal profesyonel yöneticileri, kabin içinde sunulan lüks ve daha bir çok pozitif imaj ögesi Emirates’i, dolayısıyla da Dubai’yi ön plana çıkartıyordu.
Gerek havayolu sektöründeki çalışanlar ve gerekse yolcular, Emirates’e hayrandılar.
Özellikle Batı dünyası ile Doğu arasındaki havayolu taşımasında Dubai’nin son derece etkin bir biçimde bir hub (merkez) olarak konumlandırılmış olduğu su götürmez bir gerçek.
Ama yukarda kısaca anlattığım gelişme, Dubai’nin başına çok dertler açacağa benziyor.
Tabii Dubai markasının erozyona uğraması demek, Emirates’in de sıkıntıya girmesi anlamına geliyor.
Bir yandan Dubai Havaalanı’na yapılan yatırımlar, diğer taraftan Emirates’in filosunu genişletmeye yönelik büyük siparişler şimdiden tehlike altında gibi.
Zira her ne kadar tek bir ülke olarak kabul edilseler de BAE’ni oluşturan emirlikler arasında rekabet olduğu bir gerçek.
Bu rekabet özellikle Ebu Dabi ve Dubai arasında yoğun olarak yaşanıyor.
Yaşanan bu borç erteleme krizinde de Dubai tarafı yüzünü, petrol bakımından zengin olan Ebu Dabi’ye çevirmiş durumda.
Ebu Dabi’nin ne yapacağını bilinmez ama havayolu sektörü açısından düşünüldüğünde akıllara, Ebu Dabi’nin de kendisine ait bir havayolu şirketi bulunduğu geliyor; İttihad (Etihad).
İster misiniz, hitap ettikleri pazarlar açısından büyük benzerlikler gösteren Etihad ve Emirates uzun vadede “ittihad” etsinler, birleşsinler ve herkesin imrendiği o Emirates markası tarihin tozlu raflarındaki yerini alsın?
Meydanı boş bulunca insan kendisini Nuri El Rubini gibi hissediyor; kehânet yapmadan duramıyor. 🙂