Yaklaşık bir ay önce havayolu sektöründe demografik pazarlama nasıl yapılır konusuna giriş yapmış ve 2010′lu yıllarda diğer tüm şirketler gibi havayolu şirketlerinin de pazarlama, satış ve reklam faaliyetlerini Y Nesli’nin huyuna suyuna göre yeniden şekillendirmeleri gerektiğini belirtmiştim.
Y Nesli, Generation (Nesil) 2.0 olarak da isimlendiriliyor.
1985 yılı ve sonrasında doğan çocukların ait olduğu bu topluluğa bir bakıma teknoloji veya internet nesli demek de mümkün.
Bilgisayar, cep telefonu, internet gibi şeyler onlar için son derece tabii, son derece aşina.
Y Nesli tüm zamanların en fazla tüketim yapan nesli.
Elektronik eşyaya bayılıyorlar.
Değişim demek, Y Nesli demek. Önümüzdeki on yıl içerisinde bu nesil yavaş yavaş iş hayatına atılıp, kendi parasını kazanmaya başlayınca, dünyanın gerçek hâkimi olacak.
Sanılanın aksine, Y nesli siyasetle bir hayli ilgili.
Mesela ABD Başkanı Barack ‘Hüseyin’ Obama’nın başkanlık kampanyasında web 2.0 ve mobil uygulamaların büyük yer tuttuğunu biliyoruz.
Ve hatta bu uygulamaları gerektiği gibi kullanamayan Hillary Clinton’ın, Obama’yla yaptığı parti içi yarışı kaybettiğini de.
Özellikle internetin yaygınlaşmasıyla birlikte dünya üzerinde keşfedilmeyi bekleyen şeylerin sayısı hızla azalırken, belki de havayolu sektörünün bir şansı, uçak ve hava yolculuğuna dair şeyler hâlâ gizemini koruyor ve büyük ilgi çekiyor.
İşte bunun güzel bir örneği; İstanbul Atatürk Havalimanı Hava Trafik Kontrol Kulesi ile kokpit arasındaki konuşmalar geçen hafta Ekşi Sözlük’te büyük ilgi çekti.
Bu konuda bilgi sahibi olanlar için son derece sıradan olan bu konuşmalar, Y Nesli için zaman ayrılabilecek cazip bir eğlence aracı olabiliyor.
Hazır sektörün böylesi bir mündemiç (içkin, inherent) bir cazibesi varken, havayolu şirketleri Y Nesli’ni kendi sadık yolcuları haline dönüştürebilmek için neler yapabilir acaba?
1. Mobil Uygulamalar:
Her türlü mobil uygulama Y Nesli pazarlamasında önemli rol oynayacaktır. Cep telefonları bu noktada bir hayli önem kazanmış durumda. Her ne kadar küçük ekranları sebebiyle internet ortamındaki tüm uygulamalar etkin bir biçimde çalışamasa da, özellikle SMS ve MMS üzerinden yapılacak pazarlama faaliyetlerinin fayda getireceği aşikâr. Bilgisayar kullanmayan bir çok kişinin elinde mutlaka en az bir tane cep telefonu olduğu gerçeğini unutmayalım. Ayrıca dünyanın geri kalmış bir çok bölgesinde, kablolu iletişim altyapısının pahalı olması sebebiyle, bunların yerine doğrudan kablosuz bağlantı yapısına geçildiğini aklımızdan çıkarmayalım. Mesela özellikle son bir kaç senedir Afrika kıtasında art arda yeni uçuş noktalarını uçuş ağına katan THY’nin bunu göz önünde bulundurması gerekiyor.
Tabii mobil uygulamalar konu olunca geçtiğimiz hafta sonu Apple’ın piyasaya çıkardığı iPad’i dikkatle takip etmek gerekiyor. Bir cep telefonundan büyük ekrana sahip, son iki yıldır piyasaya hızla yayılan netbook’lara nispeten daha pratik ve ucuz olan bu cihazla ilgili geliştirilecek uygulamalara bir yerinden dahil olmak, Y Nesli’ne ulaşmada müspet bir etki getirebilir. Aslında sadece iPad değil, Apple’ın son yıllarda piyasaya sürmüş olduğu tüm ürünler bir havayolu şirketinin en iyi dostu olmalı. Zira bu ve benzeri cihazlarda Apple’ın tartışılmaz bir liderliği söz konusu.
2. Video ve Fotoğraf Paylaşımı:
Geçtiğimiz günlerde British Airways kabin personeli tarafından yapılan grev sırasında, şirket CEO’su Willie Walsh’un konuyla ilgili açıklamalarının başta Youtube olmak üzere bir çok online video paylaşım sitesinde yayımlandığını unutmayalım. Böylesi paylaşımlarda şirketlerin kendi web siteleri yerine artık birer platform haline gelmiş mecraları tercih etmeleri, söz konusu paylaşımın istenen etkiyi sağlaması bakımından artık kaçınılmaz bir hale geldi. Bu yüzden Youtube, Flickr, LinkedIn gibi mecralarda şirketlerin kendi gruplarını kurup yönetmeleri en doğrusu.
Tabii bu işi tamamen ayrı bir web sitesi (micro-site) üzerinden yürütenler de yok değil. airTran tarafından hazırlanmış olan “Inside airTran” adlı web sitesi, şirketin işleyişini birinci elden tüm dünyanın gözleri önüne sermesi bakımından kayda değer. Inside airTran’de bir uçağın 30 dakikada nasıl çevrildiğini de (turn-around) görebilirsiniz, airTran hakkında çıkan dedikodulara verilen cevapları da. Ama dediğim gibi, dünya geneline yayılmış bir platform üzerinde olmadığından, bu siteye erişen sayısı sınırlı kalmaya mahkûm.
Aslında paylaşım işi o denli kontrolden çıkmış durumda ki, şirketlere açık ve şeffaf olmaktan başka yapacak bir şey kalmıyor. Çünkü hiç bir şey eskisi gibi değil; gizli kalacağı sanılan bir olayı milyarlarca insanın izlemesi mümkün. Mesela Jetblue’da 2008 yılında yaşanan kar fırtınası ve uçaklarda mahsur kalan yolcuları düşünelim. Yolculardan bir tanesi kendi kamerasıyla uçak içinde röportajlar yapmış ve daha sonra bunları web ortamında yayımlamıştı. O kar fırtınasının sonuçları Jetblue için hiç iyi olmamıştı.
3. Blog:
Günümüzde artık herkes kendi çapında bir yazar olma imkânına sahip.
Her gün yüzbinlerle ifade edilen sayılarda yeni yazı internet ortamına kaydediliyor. Blogların okunurluk oranına göre etkisi de yüksek olabiliyor. Şirketler açısından ele aldığımızda, blog ortamlarında çeşitli duyurular yapılabileceği gibi, yine blog ortamlarında havayolu şirketine yönelik herhangi haksız bir haber yayıldığında cevap verilebilecek en iyi mecra burası olacaktır.
Geçtiğimiz günlerde THY’nin Maskat’taki reklamıyla ilgili olarak Failblog adresinde yayımlanan yazının bir anda geniş kitlelere ulaştığını ve THY Reklam Müdürü Serdar Ekrem Şirin’in buraya bir açıklama notu yazdığını unutmayalım. Bu noktada mikro-blogging aracı olan Twitter’ı da unutmamak lazım. Tabii ilerleyen zamanda Twitter’a alternatif olarak türeyebilecek yeni mecraları da takip etmek gerekir.
4. Sosyal Ağ:
Y Nesli’nin olmazsa olmaz özelliklerinden bir diğeri de sanal sosyal ağlar üzerinden sosyalleşmesidir. Facebook, My Space, LinkedIn gibi sosyal ağların yanı sıra, bir bakıma online sosyalleşmenin destek kuvvetleri konumundaki Reddit, Delicious, Digg, Stumbleupon gibi unsurları da dikkate almak gerekiyor. Ama bu hususta şirketlerin en fazla dikkat etmesi gereken konu, esnek olabilmek. Zira internet dünyasında eğilimler bir hayli hızlı değişmekte. Bundan 10 – 12 sene kadar önce fırtına gibi esen ICQ’yu bugün için kullanan ve hatta hatırlayan yok gibi.
Platformların yanı sıra kendi sosyal ağlarını kuran şirketler de var. Havayolu sektöründe hemen aklıma gelen bir örnek, KLM’in kurduğu “Club Africa” adlı online iş ağı oluyor. Hedef kitleye nokta atış yapması bakımından takdire şayan. Ama ne denli başarılı olduklarını kestirmek güç.
Ayrıca kurumsal imaj değişikliklerinde yolcu görüşlerini almak iyi bir fikir olabilir. Zira devir paylaşım devri. Ve hatta arada sırada Y Nesli yolcuları için fizikî mekanlarda “zirve” düzenlenmesi fayda getirecektir. Böylesi davetlere sadece online mecralarda etkin olan kişiler değil, bizzat havayolu şirketi yolcuları da katılabilmeli. Şirketin yolcularını etkin bir grup olarak örgütlemesi açısından bu tarz zirvelerin getirisi yüksek olacaktır.
5. Kabin İçi İmkânlar:
a. Internet: Y Nesli kabinde de uslu durmayacaktır. Delta Air Lines’ın filosundaki tüm uçakları internet bağlantısıyla donatma projesi bu kapsamda değerlendirilebilir. Yurtiçi filosunda 540 civarında tayyare bulunan Delta, projenin başladığı günden bu yana bu konudaki bilgi güncellemesini kendi blog sayfasından yapıyor. 6 Nisan itibarıyla ulaşılan rakam 437. Yani Delta, günde 1400 yurtiçi uçuşunu kablosuz internet bağlantısına sahip uçaklarla yapıyor. Teorik olarak bu imkânı kullanabilecek yolcu sayısı ise 180.000.
b. Bağlantı: Y Nesli’nin kabin içinde rahat etmesi ancak ve ancak sahip olduğu onlarca çeşit elektronik aygıtı serbestçe kullanabilmesine bağlı olacak. iPod, iPad, iPhone, Tablet PC, Laptop, Dijital Fotoğraf Makinası, Video Kamera, PSP ve türevlerinin kabin içinde serbestçe kullanılabilmesi ve bir birleriyle bir ağ ortamında buluşabilmesi muhteşem olmaz mıydı sizce de? Ya İstanbul Boğazı’nın havadan çektiğiniz fotoğrafı anında uçak içi internet sistemi üzerinden Flickr’a veya Facebook’a yüklemek? Kabin içinde sunulacak bağlantı, gerçek manada bir yolcu sadakatini getirecektir. Wi-Fi = Kablosuz Sadakat 🙂
c. Cep Telefonu: Her ne kadar tasvip etmesem de, hayatın bir gerçeği olarak cep telefonu kullanımı da kabin içindeki imkânlara eklenebilir. Belki belli bazı şartlara bağlanarak (Mesela sık uçan yolcu programında en üst segmentte bulunmak) cep telefonu kullanımı serbest bırakılabilir.
d. Fast Food: Yine pek uygun bulmadığım ama söz konusu Y Nesli olunca kaçınılmaz olarak akla gelen bir başka unsur, kabin içi ikramına “fast food” içeren mönülerin eklenmesi oluyor. McDonald’s, Burger King, Pizza Hut gibi dünya devleriyle yapılacak bir iş birliği, sağlığa zararlı ama pazarlamaya faydalı sonuçlar doğurabilir. 🙂
e. Tabiat: Y Nesli, yeme-içme konusundaki özensizliğinin tersine, çevre ve tabiat konularında şaşırtıcı derecede hassas bir yapıya sahip. Özellikle internetin haber yayma becerisinin yüksekliği sayesinde dünyanın gözden ırak kalmış köşelerinde yaşanan bir çevre sorunu, bir anda genç neslin gündemine girip onları çok uzun bir süre meşgul edebiliyor. Karbon emisyonu meselesinde havayolu şirketlerinin nasıl sıkıştırıldığını unutmayalım. İlerleyen yıllarda ekolojik denge meselesinin gündeme daha fazla geleceği ve havayolu şirketlerinden daha fazla fedakârlık bekleneceği muhakkak. Bu yüzden şirketlerin daha şimdiden ve kendi inisiyatifleriyle bu konuda bir şeyler yapması, Y Nesli ile aralarını iyi tutmaları açısından mutlaka fayda getirecektir.
Y Nesli’nin para kazanıp, uçak biletlerini kendi başlarına satın almalarına az kaldı. Dünyanın tüm havayolu şirketleri, uyanın! Ve Y Nesli’ne nasıl hitap edebileceğiniz konusunda hazırlanın. Twitter’dan promosyon duyurusu yapıp, arada sırada e-mail göndermek yeterli olmayacak çünkü. Özellikle kabin içi sistemlerin geliştirilmesi konusunda ilk adımı atan şirketler, havayolu sektöründeki kaçınılmaz emtilaşma (commoditization) trendini de, en azından bir süreliğine, kendi lehlerine tersine çevirmiş olacak.