Mayısın başlarında yazdığım bir yazıda, önümüzdeki dönemde uçak üretiminde neler olabileceğinin cevaplarını aramaya başlamıştım.
O yazıda da değindiğimiz üzere, uçakların “insan öldürme” işinde bir hayli etkin olduklarının anlaşılması, bu işe verilen önemin son derece yükselmesini sağlamıştı.
Askerî alanda elde edilen teknolojik gelişmelerin sivil uçak üretimine de aktarılmasıyla birlikte, 20.yüzyılın başlarındaki o romantik uçak üreticileri birer birer sahneye veda etmek zorunda kaldı.
Çünkü çağa uygun uçak üretimi bir hayli pahalı bir hale gelmişti.
Jet motoru, basınçlandırılmış kabin, radar, elektronik seyrüsefer sistemleri gibi bir çok yenilik, beraberinde büyük üretim maliyetlerini getirdi.
Batı dünyasında ABD’li Boeing, McDonnell ve Douglas firmaları ön plana çıkarken, Doğu Bloku ise SSCB tarafından üretilen Tupolev uçaklarıyla yarışa katılmıştı.
ABD’nin gölgesinden kurtulmak isteyen Avrupalı devletlerin münferit biçimde yaptıkları girişimler başarısızlığa uğradı.
İngilizlerin Comet’i, Fransızların Caravelle’i ve bir İngiliz – Fransız ortaklığı olan Concorde, uçak üretimi tarihinde yerlerini alan Avrupalı modeller oldular.
Şu anda hiç birinin göklerde olmadığını düşünürsek başarılı olduklarını söylemek pek mümkün değil.
Vurguladığım üzere, uçak üretimi pahalı bir iş haline gelmişti.
Bunun sonucunda yarışa tek başlarına devam edemeyecek duruma gelen McDonnell ve Douglas firmaları 1960′ların sonuna birleşti.
Aynı tarihlerde Avrupa’da da bir “hava otobüsü” projesi geliştirilmeye başlanmıştı. Ve böylece bugünkü Airbus firması kurulmuş oldu.
1991 yılında SSCB dünya tarihine veda ederken, dünya sivil uçak üretimi pazarında iki büyük firma ön plana çıkıyordu:
Boeing ve Airbus.
McDonnell Douglas, 1997 yılında tamamen kepenk kapatmak zorunda kalmış, şirket Boeing tarafından satın alınmıştı.
Pek iyi, günümüzdeki durum nedir? Bunu da yarın inceleyelim.