Yeni bir havayolu şirketinin seferlere başladığını her duyduğumda aklıma, David Neeleman’ın Jetblue’yu kurma hikâyesi gelir.
Düşük maliyetli havayolu şirketi konsepti ile yüksek hizmet kalitesini bir araya getiren Neeleman, bu konuda örnek alınması gereken bir kişi.
Evet; Southwest, Ryanair, Easyjet gibi örnekler de var.
Ama onların tamamı, içinde bulundukları şartlar gereği, kuruluş aşamasını sıkıntılı bir şekilde geçirmiş olan şirketler.
Oysa Neeleman, Jetblue’yu kurarken yaklaşık iki yıllık bir hazırlık döneminden geçmiş ve insan kaynakları politikasından bilgi işleme kadar bir çok konuyu en küçük ayrıntılarına kadar planlamıştı.
Ve bunun sonucunda da geniş koltuk aralıkları, deri kaplı koltuklar ve o zaman için son derece gelişmiş bir kabin içi eğlence sistemi ile güler yüzlü hizmet anlayışının bir bileşkesi ortaya çıkmıştı.
Neeleman sektörde edindiği tecrübeyi şu anda Brezilya’da Azul ile yolcularına yansıtmaya devam ediyor.
Türkiye’ye baktığımızda ise durum farklı. “Kervan yolda düzülür” mantığının hâkim olması, iş hayatındaki teşebbüslerin neredeyse tamamının büyük problemler içerisinde ve planlamadan uzak bir biçimde yapılmasına neden oluyor.
Bir işi altı ay boyunca planlayıp, bir ay içerisinde hayata geçirmek mi, yoksa bir ayda planlayıp altı ay boyunca o işi başlatmak için çalışmak mı?
Birinci seçenek daha doğru gibi geliyor. Zira ikinci seçenek tercih edildiğinde iş bitirilse de problemleri bitmek bilmiyor.
Bu anlayış çerçevesinde değerlendirildiğinde, ülkemizin en genç havayolu şirketi olan BoraJet’te işlerin birinci şekilde yürüdüğüne inanmak istiyoruz.
Böyle olursa, Türkiye belki de 35 senedir tartışıp bir türlü hayata geçiremediği bölgesel havayolu şirketine kavuşmuş olacak.
Zira bugün için ne Pegasus, Onur bölgesel havayolu şirketi olarak adlandırılabilir, ne de Anadolujet ve SunExpress.
Zira bu şirketler genelde İstanbul, Ankara gibi ülkenin büyük şehirlerini kendilerine merkez seçerek faaliyet gösteriyor. Oysa bölgesel havacılık anlamında Türkiye’nin ihtiyacı olan şey başka.
BoraJet’in uçuş ağına bakıldığında bu yönde adımların atıldığı görülüyor.
Her ne kadar henüz sefer yapıldığına dair bir ibare olmasa da, Bora Jet’in tarife sayfasında Diyarbakır – Van, Mardin – Antalya, Trabzon – Zonguldak ve Alanya – Nevşehir gibi diğer şirketlerce uçulmayan hatların bilgileri yer alıyor.
Böylesi hatlar Türkiye için son derece önemli.
Zira havayolu ile birleştirilecek böylesi noktalar hem iktisadî hem de toplumsal entegrasyonun sağlanması bakımından bir hayli kritik.
Bu zamana kadar ülkemizde havayolu sektörünün bu yönüne önem verilmemesi akıl alır gibi değil.
Oysa mesela ABD’ye baktığımızda, tam da yukarıda belirttiğim iki sebepten ötürü ticarî havayolu sektörü en başından beri federal hükûmetin yakın takibinde olmuştur.
Bu yüzden BoraJet’in başarılı olmasını can-ı gönülden temenni ederken, hemen göze çarpan bir kaç noktaya değinmek gerekiyor.
Web sitesi böylesi yeni şirketleri halka tanıtan yegâne araç durumunda. Online bilet bölümünün bu şekilde olmaması gerekiyor. Sanki THY’nin yakın zaman önce devreden çıkardığı iç hat bilet ara yüzünü anımsatıyor.
Ayrıca tarife bölümünün dinamik olması daha doğru. Şu anda uçulmayan hatlar da orada yer alıyor.
Tabii bir de frekans derinliği hususu var. İstanbul’dan Bodrum’a Cuma akşamı giden bir kişi, BoraJet ile geri dönmek istiyorsa ancak Pazartesi gecesini beklemek zorunda kalıyor.
Yolcu segmenti olarak özellikle gençleri hedeflemesi gereken bir şirketin sosyal medya işine de hiç girmemiş olması enteresan olmuş biraz.
Ama her şeye rağmen yeni bölgesel havayolu şirketimiz ülkemize hayırlı olsun.