İngilizce’de “Commoditization”, Türkçe’de ise “Emtialaşma” olarak adlandırılan ve satılan bir ürün veya hizmetin, müşteri nezdindeki ayrıştırıcı tek tercih sebebinin fiyat haline gelmesi şeklinde tanımlanabilecek fenomeni biraz daha yakından incelemeye çalışalım.
Emtialaşmış ürün veya hizmetler, müşteri gözünde marka veya versiyon olarak hiç bir farklılık arz etmezler. Müşteri sadece fiyata bakar ve satın alma kararını verir.
Feodal beyliklerden sömürgeciliğe geçişte birinci dalgasını, 1870-1914 arasında emperyalizm ile ikincisini, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise üçüncü dalgasını yaşadığımız küreselleşme olgusunun bugün dördüncü dalgası içerisindeyiz.
1990′larda soğuk savaşın bitmesi ve internetin yaygınlaşmasıyla birlikte tüm dünyayı etki altına alan bu dördüncü dalga, emtialaşma olgusu açısından belki de en önemli, en tesirli olanı.
Bu dördüncü küreselleşme dalgasının, emtialaşma olgusu açısından en fazla etkilediği sektörlerin başında telekom, bilişim ve havayolu sektörleri geliyor.
Ayrıca işe istihdam açısından bakılırsa, beyaz yakalı çalışanların da özellikle Çin ve Hindistan kaynaklı işgücü arzı sebebiyle, emtialaşma riskiyle karşı karşıya kaldıkları söylenebilir.
Bir ürün veya hizmetin emtialaşma yolunda ilerlediği şu emarelerden anlaşılabilir:
- artan rekabet
- benzer ürün veya hizmetlerin yaygınlaşması
- tüm tedarikçilerin temelde aynı ürün veya hizmeti satıyor algısı
- müşterinin ürün veya hizmetle ilgili yeni seçenek ve özelliklere olan ilgisinin azalması
- müşterinin, gereksiz olduğunu düşündüğü bazı özelliklere para ödemekte mütereddit hale gelmesi
- kâr marjlarının büyük baskı altına giriyor olması
Sattığınız ürün veya hizmetle ilgili bu belirtileri gözlemlemeye başladıysanız, panik yapmayın; artık siz de “mal” satar hale gelmişsiniz demektir. 🙂