Düşük maliyetli taşıyıcıların farklı bir iş modeliyle gelerek, havayolu seyahatini bir paket olarak değil de parça parça satmaya başlamasının sektörümüzdeki tüm dengeleri alt üst ettiği, artık günümüzde yadsınamayan bir gerçek.
21 Temmuz 2010 tarihli bir makale (Airlines Worldwide Fly High on Ancillary Services), düşük maliyetli şirketlerin sektör genelindeki etkisinin ne boyuta vardığını göstermesi açısından çarpıcı sonuçlar içeriyor.
Makaledeki bilgilere göre, havayolu sektörünün elde ettiği tâli gelirler 13,5 Milyar USD mertebesine yükselmiş durumda.
Bu rakam geçen yıla nispeten %43 oranında artış demek oluyor.
Bilindiği üzere tâli gelirler denince aklımıza; uçuş esnasında sunulan yeme – içme, internet bağlantısı, çağrı merkezi üzerinden yapılan rezervasyonlar, otel – otomobil kiralaması, ek bagaj, koltuk seçimi, öncelikli boarding gibi hususlarda yolculardan tahsil edilen ilave ücretler geliyor.
Düşük maliyetli taşıyıcılar en başından beri, bir yolcunun sadece havayolu seyahati için para ödemesi gerektiğini belirterek, bunun dışındaki ilave hizmetlerin ilave ücret ödenerek satın alınabileceğini savunuyor.
4 – 5 saate kadar olan uçuşlarda düşük maliyetli taşıyıcılarla rekabet etmekte zorlanan network taşıyıcılar da özellikle ABD ve Avrupa’da benzer yolu tutmuşa benziyor.
En azından yukarıdaki tablodan benim anladığım bu.
Bu tabloyla ilgili dikkat edilmesi gereken bir nokta da, Skytrax endeksinde başa güreşen hemen hemen hiç bir şirketin bu tabloda yer almayışı.
2008 yılında Emirates’in ilk 10′a girerken, otel ve otomobil kiralaması üzerinden elde ettiği gelirlerle bu noktaya ulaştığını düşünüyorum. Qantas da ayrıca incelenmeli.
Bunun yanı sıra; orta – uzun mesafeli uçuşları bir ürün kategorisi olarak düşünürsek, bu ürünün “düşük maliyetli taşıyıcı iş modeline” halen daha direndiğini söyleyebilirim.
Bakalım bu mücadele nereye kadar sürecek?