Abu Dabi merkezli Etihad Airways’in, airberlin’de bulunan %2.99 oranındaki hissesini, 73 milyon Euro ödeyerek %29.21′e yükseltmesiyle sonuçlanan işbirliği, Doğu Afrika’nın gözde tatil mekanlarından Seyşeller’in küçük havayolu şirketi Air Seychelles’in %40′ının satın alınması, Asya-Pasifik bölgesinin parlayan yıldızlarından Virgin Australia ile yakın temas kurulması gibi hamleler, Körfez’de ve dünyada ön plana çıkmayı amaçlayan Etihad’ı daha sık konuşulur hale getirmişti.

Yine 2011’in sonlarına doğru bmi adlı havayolu şirketinin kime satılacağı tartışılırken, Etihad’ın adı muhtemel alıcılar arasında geçmiş; ve hatta şirketin bu iş için Virgin Atlantic ve/veya Aer Lingus’tan hisse satın alma yoluna gideceği öne sürülmüştü.

bmi işi belki olmadı ama, Etihad en sonunda İrlanda’nın 75 yıllık bayrak taşıyıcı şirketi Aer Lingus‘a ortak oldu.

Her ne kadar geçtiğimiz aylarda Etihad’ın, İrlanda devletinin elindeki %25’lik payla ilgilendiği söylenmiş olsa da, ilk aşamada sadece %3’lük hissenin devri söz konusu.

Ama Etihad’ın airberlin’le yaptığı ortaklığın da %3’le başladığını hatırlamakta fayda var.

Etihad + Aer Lingus işbirliğinin ilk meyvesi şüphesiz ki ticarî alanda olacaktır.

Codeshare anlaşmaları ve birlikte satın alma işlemleri sayesinde maliyet tasarrufuna gidilmesi gibi noktalar hemen akla gelenler.

Sonraki yıllarda Etihad’ın, Aer Lingus’taki payında meydana gelebilecek muhtemel artışlar, idarî kademelerde de değişikliğe yol açabilir.

Sadece sekiz yıllık geçmişi olan bir havayolu şirketinin gelmiş olduğu bu nokta son derece dikkat çekici.

Özellikle bölgedeki rakipleri Emirates ve Qatar Airways’e karşı elini güçlendirmek isteyen Etihad, organik büyümenin yanı sıra böylesi ortaklıklarla inorganik tarafta da cesur adımlar atmaktan çekinmiyor.

Ancak gerek airberlin ve gerekse Aer Lingus’un mâlî açıdan çok da parlak durumda olmayışı, Etihad’ın cesur adımlarının sorgulanmasına yol açıyor.

Avrupa’daki havalimanlarına yapılacak uçuşlar için izin almakta zorlanan Körfez üçlüsü için bu ortaklıklar belki de biraz da mecburiyetten kaynaklanıyor.

Neticede havayolu sektörü yeniden şekillenirken, 2020 yılı sonrasında eksen iyice Doğu’ya doğru kaymış olacak ve İstanbul, Doha, Abu Dabi ve Dubai gibi kentler, havayolu seyahati açısından yeni cazibe merkezleri olarak başrol oynamaya başlayacak.