2016 yılının Aralık ayında sürpriz bir işbirliğine imza atarak codeshare (uçuş kodu paylaşımı) anlaşması yaptıklarını açıklayan Lufthansa ve Etihad Airways, ilişkilerini geliştirmeye devam ediyor.
Taraflar arasında varılan anlaşmaya göre Etihad, Lufthansa’nın ikram şirketi LSG’den 100 milyon USD’ye varan bir tutarda hizmet alımı yapacak.
Söz konusu anlaşma dört yıl boyunca geçerli olacak ve Abu Dabi dışındaki 16 havalimanını kapsayacak.
Bunun yanı sıra imzalanan bir mutabakat anlaşmasına göre, Etihad Airways ve iştiraki bulunan şirketler, Lufthansa’nın teknik bakım onarım şirketi Lufthansa Technik ile işbirliği yapmanın yollarını arayacak.
Etihad önümüzdeki aylarda bir önemli adım daha atacak ve iki havayolu şirketi arasındaki işbirliğinin pürüzsüz bir biçimde yürütülebilmesi amacıyla Frankfurt ve Münih havalimanlarındaki operasyonunu, Lufthansa’nın bulunduğu terminallere taşıyacak.
Etihad, Frankfurt’ta Terminal 2’den Terminal 1’e; Münih’te ise Terminal 1’den Terminal 2’ye geçiş yapacak.
Lufthansa CEO’su Carsten Spohr ve Etihad CEO’su James Hogan’ın ortaklaşa düzenledikleri basın toplantısında ayrıca, Etihad Airways tarafından icra edilen Abu Dabi – Frankfurt, Abu Dabi – Münih ve Lufthansa tarafından icra edilen Frankfurt – Rio de Janeiro ve Frankfurt – Bogota hatlarında uygulanmasına karar verilen codeshare anlaşmasındaki Abu Dabi ile Münih ve Frankfurt arasındaki uçuşlarının 1 Şubat 2016 tarihinden itibaren satışa açıldığı belirtildi.
Lufthansa’nın icra ettiği Frankfurt – Rio de Janeiro ve Frankfurt – Bogota uçuşları da, gerekli resmî izinlerin alınmasının ardından yine söz konusu codeshare anlaşması çerçevesinde önümüzde günlerde yolcuların tercihine sunulmuş olacak.
İlk adımı bugünlerde atılmakta olan codeshare anlaşmasının, Avrupa, Orta Doğu ve Hindistan’ı kapsayacak şekilde genişletilmesi bekleniyor.
Basın toplantısı sırasında Carsten Spohr’un altını çizdiği iki husus gerçekten dikkat çekiciydi.
Spohr öncelikle, Etihad Airways ile yapmış oldukları işbirliğinin, Lufthansa Group’un küresel stratejisiyle mükemmel bir uyum içerisinde olduğunu belirtti.
Alman CEO buna ilave olarak, Etihad Airways ile Lufthansa arasındaki kargo, satın alma ve yolcu hizmetleri gibi alanlarda da işbirliği yapabilmek için çalışmaların devam edeceğini vurguladı.
Basın toplantısında ön plana çıkan bir diğer nokta, Etihad CEO’su James Hogan’ın “Joint Venture” konusunda sorulan soruya cevabıydı.
Hogan, bir gazetecinin yönelttiği “Taraflar arasındaki bu önemli işbirliği bir joint venture ile sonuçlanabilir mi?” sorusuna, “belki” şeklinde cevap vererek aslında uzun vadede varılmak istenen noktayı işaret etmiş oldu.
Bu noktada, bir kaç hafta önce bir İtalyan gazetesinin ortaya attığı “Lufthansa – Etihad” birleşmesi iddiasını da hatırlamak gerekiyor.
Lufthansa Group’un Ortaklık Stratejisi
Lufthansa, küresel çapta yıllardır yürüttüğü stratejik çalışmalarla tüm pazarı adeta ilmek ilmek örmüş durumda.
2016 yılının Eylül ayında Air China ile yapmış olduğu joint venture, Alman devinin o tarih itibarıyla bu konuda atmış olduğu en son adımdı.
Hatırlanacağı üzere Lufthansa Group, 2015 yılının Kasım ayı içerisinde Singapore Airlines ile benzer kapsamda bir yakın işbirliği anlaşmasına imza atmıştı.
O anlaşma çerçevesinde ilk aşamada Singapur ile Frankfurt ve Münih arası uçuşlar ve Singapur ile Zürih arası uçuşların gelir paylaşımı (revenue sharing) esasına göre düzenlenmesi öngörülmüştü.
Singapore Airlines’ın Temmuz 2016’da Singapur – Düsseldorf güzergâhında başlatacağı yeni uçuşlar da yine benzer şekilde planlanmıştı.
Kuzey Amerika kıtasında Air Canada ve United Airlines ile ortaklıkları bulunan Lufthansa, Japonya’da ise All Nippon Airways (ANA) ile işbirliği yapıyor.
Air China ile yapılan anlaşma aynı zamanda, Lufthansa’nın uzun menzilli uçuşlarda arz ettiği kapasitenin neredeyse yarısının, ticarî ortaklık anlaşmaları şemsiyesi altına girmesi anlamına geliyor.
Bu oran, Avrupalı diğer önde gelen taşıyıcıların çok ötesinde.
Yolcu tarafındaki bu işbirliklerine bir de, 2016 yılının Mayıs ayında Lufthansa Cargo ve Cathay Pacific Cargo arasında imzalanan yakın işbirliği anlaşmasını da (Joint Business Agreement) eklemek gerekiyor.
Söz konusu anlaşma çerçevesinde Lufthansa Cargo, 2016 yılının Ekim ayından itibaren Hong Kong Havalimanı’ndaki operasyonunu Cathay Pacific Cargo’nun tesislerine taşımıştı.
2017 yılının Ocak ayında da bu kez Cathay Pacific Cargo, Frankfurt Havalimanı’ndaki operasyonunu Lufthansa Cargo tesislerine aktarmıştı.
Taraflar arasındaki anlaşma 1 Şubat 2017 tarihi itibarıyla devreye girmişti.
Lufthansa, küresel ölçekte gerçekleştirdiği bu hamlelerle, özellikle Körfez’den gelen yıpratıcı rekabetin etkilerini bir nebze de olsa hafifletmeye ve kâr marjını artırmaya çalışıyor.
Havayolu Sektöründe İşbirliği Aşamaları
Havayolu şirketlerinin gerçekleştirebileceği işbirlikleri, Qantas tarafından bundan beş sene kadar önce bir sunum çerçevesinde hazırlanan grafikte gayet anlaşılır bir biçimde anlatılmaktadır.
X ekseninde şirketler arasındaki ilişkinin olgunluğu, Y ekseninde ise şirketler arası entegrasyonun derinliği bulunan grafikte, havayolu sektöründeki işbirliği aşamalarını dört safhaya ayrılmış:
- Interline
- Codeshare
- Joint Business Agreements
- Equity Partnerships
Grafiğin sağ tarafında ayrıca, işbirliği aşamalarının ticarî kıymetleri de verilmiş.
Yıllardan beridir interline ve codeshare anlaşmalarıyla adeta “deli pösteki sayar gibi” işlerin içinde debelenip duran sektör, buradaki grafiğe göre yorumlamak gerekirse artık üçüncü aşamaya geçti denilebilir.
İkili, hatta üçlü joint venture anlaşmaları, tam şirket birleşmelerinden önceki son durak şeklinde yorumlanabilir.
Interline ve codeshare ile yapılamayan bir çok şey, joint venture’lar sayesinde gerçekleştirilebiliyor.
Kâr-zarar ortaklığı, yolcularla olan ilişkilerdeki bütünsellik, ücret ve tarife yapısının senkronize edilmesi ve bunların dağıtımı, joint venture anlaşmalarının sağladığı faydalardan hemen akla gelenler.
Bunun bir sonraki aşamasında ise sınır-ötesi şirket birleşmeleri geliyor ki, Avrupa Birliği dahilinde hile-i şer’iye yoluyla zaten yapılmakta olan bu tür işbirlikleri, önümüzdeki beş sene içerisinde tamamen serbestleşebilir.
O dönem geldiğinde, hem mâlî hem de operasyonel açıdan güçlü olanlar ayakta durmaya devam ederken, bu şartları yerine getiremeyen şirketler ya kepenk kapatmak ya da büyük şirketlerin kanatları altına girmek zorunda kalacaklar.