Amerikalı taşıyıcı JetBlue, yolcuların uçağa biniş (boarding) sürecinde “yüz tanıma” teknolojisini kullanmaya hazırlanıyor.
Bu sayede hem yolcuların kuyruklarda bekleme süresi azaltılarak seyahat konforu artırılacak, hem de havalimanlarındaki güvenlik iyileştirilmiş olacak.
JetBlue’nun yeni programına ilişkin deneme süreci, önümüzdeki günlerde Boston Logan Havalimanı’nda başlayacak ve Aruba Queen Beatrix Havalimanı’na yapılacak uçuşlarda geçerli olacak.
Deneme sürecinin başarılı olması halinde, yolcuların uçağa biniş için kullandığı “boarding pass” tarih olacak.
Biniş kapılarına yerleştirilecek özel tasarımlı kameralar, yolcuların yüz fotoğraflarını çekecek ve bunu ilgili devlet kurumunun veri tabanına göndererek teyit edecek.
Herhangi bir sorun olmaması halinde yolcunun uçağa geçişine izin verilecek.
JetBlue bu projede ABD Gümrük ve Sınır Koruma Kurumu (Customs and Border Protection – CBP) ve SITA ile çalışıyor.
Proje aynı zamanda, CBP’nin bir havayolu şirketiyle yaptığı ilk biyometrik onaylama çalışması olacak ve başarılı bir biçimde çalıştığının görülmesi durumunda çok hızlı bir biçimde ABD içerisindeki diğer havalimanlarına da yaygınlaştırılacak.
JetBlue böylece, havalimanlarındaki yolcu deneyimini iyileştirmeye yönelik yatırım yapan havayolu şirketlerinin arasına katılmış oluyor.
Bu ve benzeri projelerle, havalimanlarında sık sık karşılaştığımız yavaş ilerleyen kuyruklara çözüm üretilmesi hedefleniyor.
Zira gerek IATA ve gerekse ACI tarafından yapılan hesaplamalarda, önümüzdeki 15 yıl içerisinde, havayolu ile seyahat eden yolcu sayısının şimdikine göre iki katına çıkacağını gösteriyor.
Yolcu sayısında beklenen bu artışın havalimanlarındaki mevcut altyapı ile karşılanması mümkün değil.
Önümüzdeki yıllarda özellikle check-in ve güvenlik kontrolü süreçlerinin hızlandırılmasına ilişkin radikal değişiklikler yapılacağını tahmin ediyoruz.
Bu yılın sonuna kadar açılması planlanan Singapur Changi Havalimanı Terminal 4 binası, bu yönde atılacak ilk adım olacak.
Ancak yüz tanıma teknolojisinin tek başına tam manasıyla güvenlik sağlamadığını da unutmamak gerekiyor.
Dünya Genelinde Yüz Tanıma Teknolojisi Ne Durumda?
Son yıllarda havalimanlarını saran trendlerden bir tanesi, “eller cepte” şeklinde adlandırılıyor.
Eller cepte konsepti çerçevesinde yolcuların yanlarında hiç bir seyahat dokumanı (dijital ya da basılı) bulundurmadan, sadece biyometrik özelliklerini kullanarak uçağa binebilmesi amaçlanıyor.
Bu sene sonunda hizmete girecek olan Singapur Changi Havalimanı Terminal 4 binası günümüz itibarıyla bu işin zirvesi olacak. Bu terminali kullanacak olan yolcular işlemlerinin tamamına yakınını kendi başlarına halledecek.
Böylelikle, Fast and Seamless Travel (FAST) adı verilen konsept çerçevesinde yolcular, terminalin önündeki kaldırımdan, uçağa biniş kapısına kadarki süreçte yer alan check-in, pasaport kontrolü, güvenlik kontrolü ve boarding aşamalarında herhangi bir personel yardımına veya müdahalesine ihtiyaç duymaksızın tüm işlemleri kendi kendilerine gerçekleştirebilecek.
2017 yılının Şubat ayında, Amsterdam Schiphol Havalimanı ve KLM, yolcuların uçağa biniş (boarding) sürecini hızlandırmak ve kolaylaştırmak amacıyla yüz tanıma teknolojisi kullanılması konusunda bir deneme çalışması başlatmıştı. ‘Biometric Boarding’ adı verilen yeni sistemi kullanmak isteyen yolcular, gönüllü olarak bu uygulamadan faydalanabiliyor.
Kanada Sınır Hizmetleri Kurumu (Canada Border Services Agency) tarafından yürütülen proje çerçevesinde de yine yüz tanıma teknolojisi kullanılıyor. İlk olarak 2017 yılı bahar aylarında Ottowa Havalimanı’nda hizmete girecek olan yeni teknolojili sistemlerin ülkedeki diğer havalimanlarına yerleştirilme işleminin, 2018 yılı içerisinde tamamlanması hedefleniyor.
“Yüz Tanıma” teknolojisi kullanan havayolu şirketleri kervanına British Airways de katılmıştı. İlk olarak Londra Heathrow Havalimanı’nda başlayan uygulama ile, yolcuların uçağa biniş (boarding) sürecinin hızlandırılması hedefleniyor. Terminal 5’teki merkezî güvenlik kontrol noktasına yerleştirilen biyometrik kameralar, yolcuların yüzleri ile birlikte biniş kartlarını da tarayacak. Yolcunun kimliğinin sistem tarafından teyit edilmesi halinde kapı açılarak, herhangi başka bir evrak gösterimine gerek kalmaksızın yolcunun uçağa binişine izin verilecek.
Paris Charles de Gaulle Havalimanı, yüz tanıma teknolojisinin kullanılmaya başlandığı bir diğer nokta. Vision-Box adlı firmanın geliştirdiği yazılımın kullanıldığı sistem şimdilik deneme aşamasında. Sadece güvenlik kontrolü noktasında geçerli olacak sistem, buradaki süreci hızlandırmayı amaçlıyor.
Hem güvenlik taramasını hem de yolcu deneyimini geliştirmeye yönelik uygulamalardan bir tanesi olan yüz tanıma teknolojisinin kullanımında Helsinki Havalimanı işletmecisi Finavia ise Finnair ile işbirliği yapıyor. Projenin deneme aşaması, 2 – 23 Mayıs 2017 tarihlerinde gerçekleştirildi. Bu çerçevede Finnair’in 1.000 adet sık uçan yolcusu, gönüllü olarak projede yer almak üzere davet edilmişti.
Bu noktada, Alaska Airlines’ın 2015 yılında denemelerini yaptığı “parmak izi ile boarding” uygulamasını da hatırlamakta fayda var.
Benzer şekilde, “deri altı implant“ kullanılan boarding süreci de bir başka sıra dışı yaklaşım olarak halen hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor.
Neticede; günümüzde bazıları çok uçuk örnekler olarak görünse bile, 2020’li yıllarda hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelecek bir çok yeni teknoloji ile, tüm seyahat süreçleri kökten bir biçimde değişecek.