Airport Council International (ACI) tarafından yapılan uzun dönemli bir tahminde, 2016-2040 yılları arasında havayolu ile seyahat eden yolcu sayısının yıllık birleşik büyüme oranının (compounded annual growth rate) %4,9 mertebesinde gerçekleşeceği öngörülüyor.
Fakat aynı şeyi hava kargo piyasası için söylemek maalesef mümkün değil.
Aynı dönemde hava kargo pazarındaki yıllık birleşik büyüme hacmi için %2,3 oranı tahmin ediliyor.
Bunda 2008 – 2009 küresel mâlî krizinin ardından sektörü şekillendiren şartların büyük etkisi bulunuyor.
Havayolu şirketlerinin kargo gelirleri 2011 yılında 67 milyar USD ile zirveye ulaşmışken, 2015 yılında bu rakam 50 milyar USD civarına geriledi. Tabii bunda, aynı dönem içerisinde ABD Doları’nın Euro’ya karşı değer kazanmış olmasının da payı var.
Bununla birlikte, havayolu şirketlerinin gelir kırılımına baktığımızda, durum daha net bir biçimde görülüyor.
On yıl kadar önce hava kargonun havayolu şirketleri gelirlerindeki payı %12 seviyesindeyken, günümüzde bu oran %9 mertebesine gerilemiş durumda.
Bu durumun en önemli sebebi, 2012 yılından bu yana, deniz taşımacılığı fiyatlarında yaşanan inanılması güç düşüşler.
Deniz taşımacılığı fiyatlarında son dört – beş yıl içerisinde bazı hatlarda %75’i aşan oranlarda yaşanan düşüşler, bir çok firmanın hava taşımacılığı yerine denize yönelmesine sebep oldu.
Bu yetmiyormuş gibi, 2012 – 2015 yılları arasında dünya ticaret hacminin ortalama artış oranı sadece %2,9 mertebesinde kaldı. Bu oran, 1980’li yıllardan beri görülmemiş bir zayıflığa işaret ediyor.
Küresek ekonomide yaşanan olumsuzluklara bir de havayolu şirketlerinin son yıllarda pazara arz ettiği muazzam kapasite de eklenince, özellikle birim gelir açısından kargoda yaşanan sıkıntılar sürekli hale dönüştü.
Hava Kargonun Geleceği Nasıl Olacak?
İşte bu görünüm içerisinde McKinsey tarafından hazırlanan bir raporda, hava kargo işinin 2025 yılına kadarki dönemi ele alınıyor.
Küresel ticaretin dünya genelinde üretilen toplam GSYH’ye oranı, 1980’lerdeki seviyelere gerilerken, küresel sermaye akışı da 2008 yılından bu yana yarı yarıya azalmış durumda.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, küresel ekonomideki durgunluk, hava kargo pazarına net bir biçimde yansıyor.
Hava kargo hacmi yıllık bazda ancak %1-2 aralığında büyüyor. 2008 krizi öncesi bu oran %4-6 aralığındaydı.
Öte yandan, “belly cargo” olarak tâbir edilen, yolcu uçaklarının kargo bölümlerindeki arz büyümesi ise %3-4 civarında seyrediyor.
Dolayısıyla gelecek yıllarda hava kargo denildiğinde akla ilk olarak arz, talep ve piyasalardaki dalgalanmalar gelmeye devam edecek.
McKinsey’nin raporunda özellikle giderek hız kazanan robotlaşmaya da değiniliyor.
Gerek üretim ve gerekse dağıtım aşamasında bambaşka bir gelecek bizleri bekliyor.
Durum böyle olunca, hava kargo sektörüne girecek yeni bir oyuncunun bile sektörü temellerinden sarsabileceğini unutmamak gerekiyor.
Bu noktada Amazon.com’un Atlas Air işbirliği ile kendi kargo uçağı filosu kurduğunu, bu uçakların bir bölümünü konuşlandırdığı Cincinnati Havalimanı’na yeni bir kargo tesisi inşa ettiğini ve her ne kadar şimdilik sonuca ulaşmamış olsa da Avrupa’da bir kargo havalimanının işletmesini satın almak istediğini hemen hatırlayalım.
Amazon ayrıca drone’lar ile teslimat denemelerini sürdürüyor.
2013 yılında hazırlanan “Global Supply Chain by Amazon“ adlı proje çerçevesinde, Amazon.com üzerinden satış yapan üçüncü parti satıcıların ürünlerinin, DHL, UPS veya FedEx gibi lojistik firmaları yerine, Amazon’un kuracağı sistem üzerinden teslim edilmesi planlanıyor.
Şu anki rakamlara göre, lojistik giderlerinde elde edeceği %10 oranında bir tasarruf, Amazon’un kasasında neredeyse 1 milyar USD ilave paranın kalması anlamına geliyor.
Veri (data) ve bağlantının (connectivity) bir çok konuda adeta anahtar haline geldiği günümüz dünyasında hava kargo işindeki mevcut şirketlerin, yeni oyunculara karşı hazırlıklı olması gerekiyor.
Airbus A350 ve Boeing 787 Dreamliner gibi yeni nesil uçakların yaygınlaşmasına paralel olarak uzun menzilli pazarda açılan yeni hatlar, hava kargonun belli hub’lar üzerinden transfer edilmesi ihtiyacını da azaltabilir.
İşte tüm bu gelişmelere karşı sektördeki firmaların mümkün olduğunca çevik bir biçimde hareket etmesi, hava kargo işinin hız avantajını ön plana çıkarması ve işbirliklerini artırması gerekiyor.
En başta temelleri çok eski yıllara dayanan BT sistemlerinin baştan aşağıya yenilenerek, günümüz kullanıcı alışkanlıklarına uygun bir biçimde yeniden tasarlanması şart.
Böylelikle hem rezervasyon hem de sonrasında kargo takip süreçlerinin çok daha hızlı ve şeffaf hale getirilmesi hedeflenmeli.
Her geçen gün gelişen hızlı tren hatları, havayolu ulaşımının hız avantajını tehdit ediyor. Buna karşı bir yandan sektördeki tüm süreçler hızlandırılırken, diğer taraftan da DHL’in Parcelcopter projesi gibi inovatif girişimlere öncelik verilmeli.
Son olarak; sektördeki oyuncuların rekabetçi bir nitelikte yeni döneme geçiş yapabilmeleri için işbirliklerini geliştirmeleri gerekiyor.
Havayolu şirketleri, havalimanı işletmecileri, forwarder’lar ve resmî otoriteler el ele vererek, hava kargo işindeki müşteri deneyimini zamanın gereklerine uygun hale getirme yolunda beraberce çalışmalılar.
İşin özeti o ki, 2020’li yıllar hava kargo sektöründe büyük ve köklü değişiklikler bizleri bekliyor. Sektörde kalıcı olabilmek için, değişim şart.