John D. Kasarda ve Greg Lindsay tarafından 2010 yılında kaleme alınan Aerotropolis adlı kitapta, küreselleşmenin gelmiş olduğu seviye sebebiyle, önümüzdeki dönemde yapılacak şehir planlamalarında havalimanlarının merkeze konularak, kentin bu liman çevresinde gelişmesi gerektiği iddia ediliyordu.
Buradaki “merkez” tanımlamasıyla kast edilen, coğrafî bir merkezîlikten ziyade, şehir planlamasındaki merkezîlik. Yani havalimanı, yakın çevresine kurulacak yeni iş ve yerleşim yerleri ile ayrı bir sistem oluşturabiliyor.
Yazarlara göre 18. yüzyılda dünyayı deniz limanları şekillendirmişti. 19. yüzyılda demiryolları, 20. yüzyılda otoyollar ön plandaydı. 21. yüzyılda dünyayı şekillendirecek baş rol oyuncusu ise havalimanları olacak.
Üç önemli özelliği “hız, atiklik ve bağlantı” olarak vurgulanan Aerotropolis şehir planının basit bir anlatımını Kasarda’nın web sitesinde bulmak mümkün.
Kitapta Dallas Fort Worth, Seul Incheon, Dubai El Maktum, Amsterdam Schiphol gibi havalimanlarının bu kategoriye girdiği belirtiliyor.
Bunların yanı sıra, Memphis (Fedex) ve Louisville (UPS) gibi, buraları kendisine merkez olarak seçmiş dev lojistik firmalarının etkisiyle, oldukça büyük birer aerotropolis haline dönüşmüş havalimanları da mevcut.
Aerotropolis Nedir?
Aerotropolis kavramının başta gelen özellikleri şu şekilde sıralanıyor:
– iş ve yaşam merkezlerini havalimanına bağlayacak özel otoyol ve demiryolları,
– otoyollarda sadece kamyonların seyredeceği ayrı şeritler,
– ana noktaların havalimanına göre planlaması mesafe bazlı değil, zaman-maliyet temelli yapılmalı,
– bununla birlikte havalimanı ile iş yapacak kurum ve kuruluşların, burayı kullanma sıklığı dikkate alınmalı; havalimanını en az kullanacak iş birimleri, en uzağa yerleştirilmeli,
– havalimanı bölgesinde bulunacak üretim, depolama, nakliye gibi işlere ilişkin faaliyetler, beyaz yakalı hizmet bölümlerinden ve yolcu terminallerinden net bir biçimde ayrılmalı,
– gürültü ve egzoz emisyonuna hassas iş ve yaşam merkezleri, uçakların iniş ve kalkış yollarından mümkün mertebe uzak bir şekilde planlanmalı,
– şehir, uzunlamasına değil, küme küme planlanmalı ve bu kümeler arası yeşil alan olarak ayrılmalı,
– havalimanı arazisi içerisindeki binalar, yaya yolları, seyahat hatları, çevre düzenlemesi ve kamusal alanlar gibi şehir mimarisine ilişkin tüm unsurlar, sıkı kurallarla kontrol altında tutulmalı,
– şehir içerisinde yön bulmayı kolaylaştırıcı ve şehre bir ruh ve kimlik verecek mimarî unsurlar bulunmalı,
– hem havalimanı bölgesinde çalışanlar, hem de sık uçan yolculara yönelik olarak, bu bölgeye ulaşımı kolay olacak, çok büyük olmayan karma yerleşim yerleri inşa edilmeli.
Kısaca söylemek gerekirse, aerotropolis gelişimi ile sürdürülebilir “akıllı büyüme” beraber ele alınmalı ve yürütülmelidir.
Bir “Aerotropolis” Olarak İstanbul Yeni Havalimanı
Havalimanları, şehir planlamasına ancak 20. yüzyılda giren yapılar.
Her ne kadar kentin büyümesi sebebiyle zaman içerisinde iç bölgelerde kalsalar da, ilk proje aşamsında neredeyse her zaman kent merkezlerinin dış bölgelerine planlandılar.
Bununla birlikte, yukarıda da belirttiğimiz üzere, son yıllarda gerçekleştirilen havalimanı projelerinde; veya mevcut havalimanlarının genişletilmesi süreçlerinde, aerotropolis kavramı özellikle dikkate alınıyor.
Bunun doğal bir sonucu olarak, İstanbul’a inşa edilmekte olan yeni havalimanının da, orta – uzun vadede bir aerotropolis haline dönüşmesi bekleniyor.
Projeye aerotropolis kavramı dahilinde bakıldığında göze çarpan alt başlıklar şöyle:
- Yeni havalimanı ile kent merkezi (İstanbul için merkezleri demek daha doğru) arasında otoyol, devlet karayolu, metro ve tren bağlantıları sağlanacak.
- İlk aşamada, havalimanının Karadeniz kıyısına inşa edilecek bir liman uçaklar için akaryakıt tedariğinde kullanılacak olmakla birlikte, uzun vadede buraya ayrı bir liman inşası da söz konusu olabilir.
- Dolayısıyla yeni havalimanına İstanbul Boğazı üzerinden ulaşmak ve daha da ötesi, burasını bir deniz nakliyat üssüne dönüştürmek mümkün hale gelebilir.
- Dünyanın önde gelen e-Ticaret devleri, İstanbul Yeni Havalimanı’nı bölgesel aktarma noktası olarak kullanabilir.
- Lojistik sektörü açısından yaklaşıldığında, projenin tam manasıyla bir intermodal taşımacılık sistemi fırsatına ve “oyun değiştirici” bir etkiye sahip olduğu görülüyor.
- Havayolu ulaşımı açısından dünyanın en önde gelen merkezlerinden bir tanesi olmanın yanı sıra, sahip olacağı deniz, kara ve demiryolu bağlantılarıyla yeni havalimanı, bölgenin lojistik haritasının yeniden çizilmesini sağlayabilir.
- Tüm bunlara ilave olarak, “Havalimanı Kenti” (Airport City) adı altında geliştirilen ve yeni havalimanı terminalinin hemen güney bölgesinde yer alacak olan planlı proje ilk aşamada toplam 450.000 m2 alan üzerine kurulu bulunacak. Bu alan daha sonra kademeli bir biçimde büyütülecek.
- Havalimanı Kenti’nde iş merkezleri, otel, alışveriş bölgeleri, fuar alanları, hastane gibi unsurların yanı sıra, havalimanına yakın bir noktada ikâmet etmek isteyenlere yönelik konutlar da yer alacak.
- Yine uzun vadede, 76 km2 gibi oldukça geniş bir alanda kurulmakta olan İstanbul Yeni Havalimanı sahası içerisinde, özel üretim bölgeleri de oluşturulabilir.
Neticede İstanbul Yeni Havalimanı, John D. Kasarda ve Greg Lindsay tarafından tanımlandığı şekilde, bir havalimanı olmanın çok ötesinde, ticarî stratejik öneme sahip bir proje olarak görülmelidir.