Avustralyalı havayolu şirketi Qantas tarafından 24 Mart 2018 tarihinde icra edilen Perth (Avustralya) – Londra Heathrow seferinin ardından gözler yeniden çok uzun menzilli uçuşlara döndü.
Avustralya ile İngiltere arasında hiç duraklama yapmaksızın uçakla seyahat etmek tarihte ilk kez mümkün hale gelirken, bu kadar uzun uçuşların hem ticarî hem de yolcu konforu açısından olumlu ve olumsuz yönleri tartışılmaya başlandı.
Zira günümüz itibarıyla dünyanın en uzun hatlarından bir tanesi olan Perth ile Londra arasındaki 14.500 km’lik mesafe, yaklaşık 17 saatte tamamlanıyor.
Çok küçük bir farkla en uzun hat konumundaki Doha – Auckland arasındaki uçuşlar da hemen hemen aynı süreyi buluyor.
Bu yılın Ekim ayında hizmete girmesi beklenen ve Singapore Airlines’ın Airbus A350-900ULR tipi uçaklarla icra edeceği Singapur – New York (Newark) hattı, 15.348 km’lik mesafeyle dünyanın zirvesine oturacak.
Bunun yanı sıra 1 Eylül 2018’de Melbourne – San Francisco (Qantas, Boeing 787-9), 15 Eylül 2018’de Hong Kong – Washington Dulles (Cathay Pacific, Airbus A350-1000) ve 30 Kasım 2018’de hizmete girecek olan Auckland – Chicago O’Hare (Air New Zealand, Boeing 787-9) hatları, 13.000 km civarındaki uzunluklarıyla bu niş pazara ilave canlılık katacak.
Uzun Uçuşlar Nasıl Mümkün Oldu?
Dünyanın en uzun 30 uçuşu listesine baktığımızda, bunların 14 tanesinin son iki yıl içerisinde hizmete girdiğini görüyoruz.
Önceki yıllarda birer birer kapatılan çok uzun hatları yeniden işletilebilir kılan iki temel etken bulunuyor:
- Petrol fiyatlarının nispeten mâkûl seviyelerde bulunması.
- Yeni nesil uçaklar.
Boeing 787 ve Airbus A350, üretimlerinde kullanılan kompozit malzemenin sağladığı akaryakıt tasarrufu sayesinde, böylesine uzun uçuşları ticarî açıdan yapılabilir hale getiriyor.
Her şeye rağmen dünya ekonomisinin canlılığının koruması, iş amaçlı yapılan seyahatlerin artmasına ve iş adamlarının mesela Avustralya ile İngiltere arasında aktarmalı bir biçimde seyahat etmek yerine direkt uçuşu tercih etmeleri de, çok uzun menzilli uçuşları yeniden gündeme taşıyan etkenler arasında sayılabilir.
Hub Konumundaki Havalimanları Etkilenir mi?
Tabii böylesine uzun mesafeli uçuşların sayısının her geçen gün artması, kendisini bir transfer noktası olarak konumlandıran İstanbul, Dubai, Doha gibi havalimanlarının gelecek yıllardaki durumuna ilişkin soru işaretleri oluşmasına sebep oluyor.
Qantas, Emirates ile yaptığı geniş işbirliği kapsamında, tarihî Kanguru Hattı‘nın rotasını değiştirmiş ve 31 Mart 2013 tarihinden itibaren Londra uçuşlarını Dubai üzerinden yapmaya başlamıştı.
Ancak geçtiğimiz hafta sonu devreye giren 2018 yaz tarifesi ile birlikte Qantas, bir yandan Perth – Londra arasında direkt sefer yapmaya başlarken, diğer taraftan da Airbus A380 tipi uçaklarla Sydney – Dubai – Londra şeklinde icra edilen seferlerin aktarma noktasını yeniden Singapur Changi Havalimanı’na kaydırmıştı.
Bu gelişme, Dubai Havalimanı için bir kayıp olarak nitelendirilmişti.
Bununla birlikte, çok uzun menzilli uçuşların İstanbul, Dubai ve Doha için kısa vadede bir tehdit olacağını düşünmüyoruz.
Söz konusu havalimanlarını transfer yolcu açısından bekleyen asıl tehlike, Avrupa merkezli olarak art arda kurulan ve uzun menzilde turizm amaçlı seyahat edenlere yönelik taşıma yapan LEVEL, Eurowings, Joon, Norwegian, WOW Air gibi şirketler olacaktır.