Londra Heathrow Havalimanı’nda kapıdan kapıya “yüz tanıma” sistemi uygulamasına ilişkin denemeler başladı.
Yolcuların, terminale adımlarını attıkları andan itibaren, uçağa biniş kapısına kadar olan süreçteki tüm kimlik ve uçuş bilgisi doğrulama aşamaları, biyometrik tanıma teknolojisi kullanılarak gerçekleştirilecek.
Heathrow için bir ilk olacak bu uygulamanın, 2019 yılı yaz döneminde resmen devreye alınması hedefleniyor.
Bu sayede yolcuların terminal içerisinde check-in, bagaj teslim, güvenlik kontrolü ve boarding gibi işlemlerde harcadıkları sürenin üçte biri oranında kısalabileceği belirtiliyor.
Yaklaşık 50 milyon Pound’a mâl olması beklenen proje tamamlandığında, biyometrik ürünlerin kullanıldığı dünyanın en geniş alanı Heathrow olacak.
Söz konusu projenin bölüm bölüm yapılan ilk denemelerine ise yine bu yılın önceki aylarında başlanmış ve yolculardan çok büyük oranda olumlu geri bildirimler alınmıştı.
IATA tarafından gerçekleştirilen bir anket çalışmasında, yolcuların yaklaşık üçte ikisi, seyahat sürecini daha pürüzsüz bir hale getirmesi şartıyla biyometrik bilgilerinin kullanılmasına onay vermeye evet dediği ortaya çıkmıştı.
Günümüz teknolojisinin gelmiş olduğu seviye çerçevesinde değerlendirildiğinde, biyometrik yüz tanıma sistemlerinin, halihazırda ilgili yer hizmetleri ve/veya güvenlik memurları tarafından yapılan kontrollere göre daha doğru sonuçlar sağladığı belirtiliyor.
Hem güvenlik seviyesinin artırılması hem de yolcu deneyiminin iyileştirilmesi amacıyla her geçen yıl, havalimanlarında biyometrik özellikli sistemlerin kullanımının daha da yaygınlaşacağı kaydediliyor.
Bunun yanı sıra, uçakla seyahat eden yolcu sayısındaki artışa karşın, özellikle havalimanı altyapılarının bu gelişmeye aynı şekilde eşlik edemediği bir gerçek.
Havalimanı işletmeleri bu duruma bir çare olarak, güvenlikten taviz vermeden, terminal içerisindeki yolcu akışlarını hızlandırmaya yönelik adımlar atıyor.
Yüz, parmak izi, retina haritası gibi, birlikte kullanıldığında her bir insanı neredeyse tamamen ayrı bir kimlik olarak tanımlayabilen biyometrik sistemler, geleceğin havalimanlarının vazgeçilmez unsurlarından bir tanesi olacak.
Ülkemizdeki havalimanlarında biyometrik sistemlerin gerçek anlamda ne zaman kullanılacağı ise şimdilik bilinmiyor.
Dünya Genelinde Yüz Tanıma Teknolojisi Ne Durumda?
Son yıllarda havalimanlarını saran trendlerden bir tanesi, “eller cepte” şeklinde adlandırılıyor.
Eller cepte konsepti çerçevesinde yolcuların yanlarında hiç bir seyahat dokumanı (dijital ya da basılı) bulundurmadan, sadece biyometrik özelliklerini kullanarak uçağa binebilmesi amaçlanıyor.
2017 yılı Ekim ayında hizmete giren Singapur Changi Havalimanı Terminal 4 binası günümüz itibarıyla bu işin zirvesi oldu. Bu terminali kullanan yolcular işlemlerinin tamamına yakınını kendi başlarına hallediyor.
Böylelikle, Fast and Seamless Travel (FAST) adı verilen konsept çerçevesinde yolcular, terminalin önündeki kaldırımdan, uçağa biniş kapısına kadarki süreçte yer alan check-in, pasaport kontrolü, güvenlik kontrolü ve boarding aşamalarında herhangi bir personel yardımına veya müdahalesine ihtiyaç duymaksızın tüm işlemleri kendi kendilerine gerçekleştirebiliyor.
2017 yılının Şubat ayında, Amsterdam Schiphol Havalimanı ve KLM, yolcuların uçağa biniş (boarding) sürecini hızlandırmak ve kolaylaştırmak amacıyla yüz tanıma teknolojisi kullanılması konusunda bir deneme çalışması başlatmıştı.
‘Biometric Boarding’ adı verilen yeni sistemi kullanmak isteyen yolcular, gönüllü olarak bu uygulamadan faydalanabiliyor.
Kanada Sınır Hizmetleri Kurumu (Canada Border Services Agency) tarafından yürütülen proje çerçevesinde de yine yüz tanıma teknolojisi kullanılıyor. İlk olarak 2017 yılı bahar aylarında Ottowa Havalimanı’nda hizmete giren yeni teknolojili sistemlerin ülkedeki diğer havalimanlarına yerleştirilme işleminin, 2018 yılı içerisinde tamamlanması hedefleniyor.
“Yüz Tanıma” teknolojisi kullanan havayolu şirketleri kervanına British Airways de katılmıştı. İlk olarak Londra Heathrow Havalimanı‘nda başlayan uygulama ile, yolcuların uçağa biniş (boarding) sürecinin hızlandırılması hedefleniyor. Terminal 5’teki merkezî güvenlik kontrol noktasına yerleştirilen biyometrik kameralar, yolcuların yüzleri ile birlikte biniş kartlarını da tarayacak. Yolcunun kimliğinin sistem tarafından teyit edilmesi halinde kapı açılarak, herhangi başka bir evrak gösterimine gerek kalmaksızın yolcunun uçağa binişine izin veriliyor.
Paris Charles de Gaulle Havalimanı, yüz tanıma teknolojisinin kullanılmaya başlandığı bir diğer nokta. Vision-Box adlı firmanın geliştirdiği yazılımın kullanıldığı sistem şimdilik deneme aşamasında. Sadece güvenlik kontrolü noktasında geçerli olacak sistem, buradaki süreci hızlandırmayı amaçlıyor.
Bu noktada, Alaska Airlines’ın 2015 yılında denemelerini yaptığı “parmak izi ile boarding” uygulamasını da hatırlamakta fayda var.
Benzer şekilde, “deri altı implant“ kullanılan boarding süreci de bir başka sıra dışı yaklaşım olarak halen hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor.
Neticede; günümüzde bazıları çok uçuk örnekler olarak görünse bile, 2020’li yıllarda hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelecek bir çok yeni teknoloji ile, tüm seyahat süreçleri kökten bir biçimde değişecek.