“Allah’ım ne olur boru olsun. Allah’ım otobüs olmasın lütfen!”
Çok sevdiğim ve her gördüğümde yeniden güldüğüm bir karikatürün kahramanı böyle diyor.
Uçağa apron otobüsüyle gidip merdivenden değil, yolcu biniş köprüsünden binmek isteyen birisinin küçük ama haklı talebi bu.
Benzer duayı ben de İstanbul İGA Havalimanı’na varış uçuşlarında ediyorum:
“Allah’ım ne olur uçağımız “C” veya “E” bölgesine yanaşsın. Uçaktan, oradaki kapılardan bir tanesinden inelim.”
Zira uçaktan, terminalin “iskele” olarak tâbir edilen kollarından hele de bu kolların uçlarındaki kapılardan birinde inerseniz muazzam bir yürüme mesafesi sizleri bekliyor.
C ve E kapıları ise terminalin ana bloğunda yer alıyor. Bu noktalar hem terminal çıkışına nispeten daha yakın hem de uçaktan iner inmez pasaport bankoları sizi karşılıyor.
Böylece çok daha kısa bir sürede havalimanından çıkmanız mümkün oluyor.
Uçuşunuz iç hatlardaysa, yukarıda anlattığım sürecin farklı bir versiyonu büyük avantaj sağlıyor.
Borudan yani köprüden inmek yerine, apron otobüsüyle taşınmak, yürüme mesafesini inanılmaz derecede kısaltıyor.
Zira uçaktan otobüsle alınan yolcular, bagaj teslim bantlarının olduğu bölgenin yan tarafındaki kapıya getiriliyor.
Bir de beklemeniz gereken bavulunuz yoksa çok kısa sürede terminalden çıkıyorsunuz.
Borudan inemedik diye üzülürken, sevinmeye başlıyorsunuz. 🙂