Havayolu sektöründe bilgisayarlı rezervasyon sistemlerinin tarihine kısaca bakıldığında, bu işin öncülüğünün American Airlines tarafından yapıldığı görülür.
American Airlines ile IBM tarafından yapılan ortak çalışmanın bir ürünü olan SABRE (Semi-Automatic Business-Related Environment), daha 1960’lı yıllarda devreye alınmış ancak uzunca bir süre hak ettiği ilgiyi görememişti.
1970’lerin başında ise United Airlines tarafından geliştirilen APOLLO adlı rezervasyon sistemi, hem Sabre’ın karşısına önemli bir rakip olarak çıkmış, hem de bu alandaki teknolojik yatırım ve girişimlerin canlanmasını sağlamıştı.
Delta Air Lines, Northwest Airlines ve TWA tarafından hayata geçirilen rezervasyon sisteminin adı ise Worldspan olarak tespit edilmişti.
Atlantik’in batı kıyılarında bunlar olurken, diğer tarafta da Avrupa’nın önde gelen havayolu şirketleri, kendi rezervasyon sistemlerini geliştirebilmek amacıyla bir takım işbirliği çalışmaları yapmaya başlamıştı.
1987 yılında dokuz Avrupalı taşıyıcı; British Airways, KLM Royal Dutch Airlines, Alitalia, Swissair, Austrian Airlines, Olympic, Sabena, Air Portugal ve Aer Lingus bir araya gelerek Galileo’yu kurmuştu.
Buna karşılık olarak Air France, Iberia, Lufthansa ve SAS tarafından yapılan çalışmalar sonucunda ise, yine aynı yıl içerisinde, Amadeus adlı rezervasyon sistemi çalışır hale getirilmişti.
Rezervasyon Sistemleri Evriliyor
Zaman içerisinde havayolu sektörünün neredeyse tamamını etkisi altına alan bilgisayarlı rezervasyon sistemleri, rekabetle ilgili tartışmaları da beraberlerinde getirdi.
Acenteler tarafından yapılan sorgulamaların sonucunda ekranın üst tarafında hangi havayolu şirketine ait uçuş bilgisinin görüntüleneceği, bu tartışmaların odak noktasını oluşturuyordu.
Günümüzde bu durum, Google’da yapılan bir aramanın sonucunda ilk sıralarda yer almanın getirmekte olduğu avantajlarla mukayese edilebilir.
Bu tartışmalar, rezervasyon sistemlerinin ayrı birer tüzel kişilik haline getirilip, havayolu şirketlerinden bağımsız hale dönüştürülmelerinin yolunu açtı.
Zaman içerisinde Genel Dağıtım Sistemleri – Global Distribution Systems (GDS) şeklinde adlandırılmaya başlanan yazılım şirketleri bir yandan kendi içlerinde satın alma & birleşme işlemleri yaşarken, diğer taraftan da hissedar durumdaki havayolu şirketlerinin stratejik hamleleriyle karşılaştılar.
Rekabet konusundaki hassasiyetler giderilmişken, 2000’li yıllarda bu kez sektör tarihinde hiç olmadığı kadar maliyet baskısı altına giren havayolu şirketlerinin, GDS’lere ödediği komisyon miktarı gündeme geldi.
Havayolu sektörünün en kârlı aktörlerinden bir tanesi, hiç şüphe yok ki, GDS şirketleri.
Hatırlanacağı üzere, acente kanalıyla doğrudan bağlantıya (direct connect) geçmeye niyetlenen ilk şirket ironik bir biçimde American Airlines olmuştu.
IATA New Distribution Capability
Süregiden tartışmalara IATA da havayolu şirketlerinin safında dahil olunca, sektör oyuncularının sesleri daha yüksek çıkmaya başlamıştı.
IATA Başkanı Tony Tyler;
- mevcut dağıtım sistemlerinin odaklandığı ana konunun düşük fiyatlı bilet bulma olduğunu,
- yolculara yeterince seyahat seçeneği sunulamadığını,
- bu yüzden de sektörün emtialaştığını iddia etmişti.
Ekim ayında Abu Dabi’de düzenlenen World Passenger Symposium, IATA’nın bu alanda yapmakta olduğu çalışmaları daha ayrıntılı bir şekilde tanıtmasına imkân verdi.
IATA tarafından XML tabanlı protokoller çerçevesinde geliştirilen ve New Distribution Capability (NDC) adı verilen bu uygulama ile, havayolu şirketlerinin sunmakta oldukları hizmeti unbundle* ederek, ürün farklılaştırmasına gidebilmeleri ve tâlî gelirlerini artırmaları hedefleniyor.
IATA, NDC’yi, “dağıtımda yeni çağ” mottosuyla pazarlıyor.
Havayolu şirketleri genel olarak bu yeni çözümü desteklerken, GDS’lerin konuyla ilgili tereddütleri devam ediyor.
Zira NDC’nin uzun vadede GDS’leri işlevsiz hâle getirme ihtimali, IATA’nın bu yeni çözümünün sebep olabileceği en önemli tehlike olarak kabul ediliyor.
Neticede; havayolu sektöründeki bilet ücretlerinin dağıtımı hakkındaki tartışma her ne kadar hizmetle ilgili seçeneklerin yolculara daha etkin bir biçimde sunulması etrafında cereyan ediyor olsa da, işin temelinde GDS firmalarının elde ettiği yüksek kâr marjı yatıyor.
Havayolu 101 olarak uzun vadede, ya bu kâr oranlarının hızla aşağıya doğru ineceğini, ya da GDS segmentinin oyunun dışına itileceğini tahmin ediyoruz.
* unbundling: Daha fazla kâr sağlamak amacıyla bir ürünün parçalarının ayrı ambalajlar içinde satışa sunulması.