Avrupa Birliği (AB) tarafından uygulanmakta olan karbon emisyonu sistemine havayolu şirketlerinin de dahil edilmesi yönündeki karar, geçtiğimiz Kasım ayının başlarında askıya alınmıştı.
ABD, Çin, Rusya ve Hindistan gibi devletlerin baskısı ve bu uygulamanın ticarî açıdan ciddi sorunlara yol açacağını açıkça belirtmeleri, AB’yi karbon emisyonu uygulamasından vazgeçmek zorunda bırakmıştı.
Vazgeçme kararıyla ilgili olarak kamuoyuna yapılan resmî açıklamada ise, “ICAO liderliğine yapılmakta olan küresel emisyon konulu çalışmalarda kaydedilen gelişme” ön plana çıkarılmıştı.
AB tarafından ‘Stopping the Clock’ olarak adlandırılan bu karar sonucunda, AB varış ve kalkışlı tüm dış hat uçuşları, karbon emisyonu sisteminden muaf hale getirilmişti.
ICAO bünyesindeki girişim bu yılın sonuna kadar başarıya ulaşmazsa, havayolu sektörü AB Karbon Emisyonu Sistemi’ne yeniden dahil edilecek.
CE Delft Raporu
Hollandalı danışmanlık firması CE Delft tarafından kamuoyu ile paylaşılan bir araştırma ise, olaya farklı bir bakış açısı getiriyor.
Firmanın raporuna göre, 2012 yılının başından itibaren bir çok havayolu şirketi, karbon emisyonu sisteminin uygulanacağına yönelik olarak pozisyon aldı.
Bu yüzden söz konusu uygulamanın getireceği mâlî yük, bilet fiyatlarına büyük oranda yansıtıldı.
Gerçekten de 2012 yılının başlarına gidildiğinde, önde gelen bir çok havayolu şirketinin, akaryakıt harçlarına zam yaptığı görülüyor.
Örnek vermek gerekirse; karbon emisyonu uygulamasının ilk yılında 130 milyon Euro’luk bir maliyetle karşılaşacağını belirten Lufthansa, bu ilave gideri, “akaryakıt harcı” kalemi üzerinden yolculara aktaracağının sinyalini vermişti.
CE Delft firması tabii olarak 2012 yılında yapıldığı düşünülen akaryakıt harcı zamlarından elde edilen gelirin akıbetini sorguluyor.
Karbon emisyonu sisteminin getirdiği tüm ilave maliyetin yolculara yansıtıldığı varsayıldığında, havayolu şirketlerinin kasalarında 700 milyon – 1,4 milyar Euro arasında bir meblağın birikeceği hesaplanıyor.
Bununla birlikte raporda, bu beklenmedik tahminî gelirin %55’inin AB, %13’ünün ise ABD’li havayolu şirketlerinin cebinde kalacağı vurgulanıyor.
Ayrıca ‘Stopping the Clock’ sonrasında dahi bir çok havayolu şirketinin, akaryakıt harçlarında herhangi bir indirime gitmediği de kaydediliyor.
Bu yüzden, havayolu şirketlerinin kasalarında biriken karbon emisyonu parasının ya yolculara iade edilmesi, ya da Birleşmiş Milletler bünyesindeki Green Climate Fund’a devredilmesi yönünde talepler bulunuyor.
Ancak her iki durumda da, konuyla ilgili yapılması gereken hesaplama çok karmaşık olduğundan, biriken paranın akıbetinin kolay kolay belirlenemeyeceğini düşünüyoruz.
Havayolu Sektöründe Karbon Emisyonu Sistemi
Kısaca hatırlamak gerekirse; bu uygulama kapsamında havayolu şirketleri, AB sınırları içerisindeki bir havalimanının varış veya kalkış noktası olacağı tüm uçuşlar için, AB Karbon Emisyonu Sistemi dahilinde belli bir meblağ ödemek zorunda kalacaklardı.
Bu tutarın bir bölümüyle (%85) ilgili kota, havayolu şirketlerine ücretsiz dağıtılırken, bu kotanın aşılması durumunda şirketlerin ilave permi satın almaları gerekiyordu.
Aslında bu işin kökü, 1997 yılındaki Kyoto protokolüne dayanmakta.
O tarihte karbon emisyonu sisteminin dışında tutulan havayolu sektörü için bu konunun çözümünde, ICAO yetkili kılınmıştı.
Fakat ICAO’nun aradan geçen 15 yılda bu işi bir türlü bir sonuca ulaştıramaması, AB’nin kendi yolunu izlemesine vesile olmuştu.
2020 yılına gelindiğinde, havayolu sektörü kaynaklı karbon emisyonu ödemelerinin 10 milyar Euro’yu bulacağı tahmin ediliyordu.
Şirketler, karbon emisyonu ile ilgili ilk ödemeyi AB’ye, 2013 yılının Nisan ayında yapacaktı.
Not:
Havayolu şirketlerinin gerekli verileri göndermemesi ve/veya karbon emisyonu sistemiyle ilgili hiç bir girişime iştirak edilmemesi halinde, AB, karbon emisyonu tonu başına 100 Euro ceza keseceğini ilan etmişti.
Bu cezanın ödenmemesi halinde ise AB hava sahasına giriş yasağı uygulanacak.
AB’nin karbon emisyonu piyasasında bir tonluk emisyonun değeri son dönemdeki büyük düşüş sonucunda şu an için 5,45 Euro mertebesinde bulunuyor.