2009 yılı, 2007′de ABD’de “subprime credit crunch” ile başlayıp 2008 yılında tam manasıyla küresel bir kimliğe bürünen mâlî krizin etkisi altında geçti.
Bu durum, son beş çeyrek yılın, havayolu sektörünün tecrübe ettiği en çalkantılı tarih aralıklarından biri olmasına yol açtı.
Sektörün genel olarak zarar etmesi zaten tabii hale gelen bir olguydu; 2009′da da aynı durum geçerli oldu.
Ayrıca akaryakıt fiyatlarındaki dalgalanmalar, yolcu talebindeki genel daralma, personel hareketleri, birim gelirlerdeki hissedilir düşüş, A380 yaygınlaşmaya başlarken 787′nin nihayet ilk uçuşunu yapması, British Airways’in açıkladığı büyük zarar, JAL’ın iflasın eşiğine gelmesi, hem ABD hem de AB’de havayolu sektörünün konsolidasyonu konusunda adeta gizli bir mutabakat olması, yılın ilk yarısında arka arkaya yaşanan uçak kazaları gibi farklı bir çok konu 2009′da ticarî havayolu sektörünü meşgul etti.
Bazıları her ne kadar 2010 yılının sektör için bir toparlanma süreci olacağını söylese de, işin o kadar da kolay olmayacağı aşikâr.
Yolcu sayısında bir müspet gelişme olsa da, birim gelirlerdeki düşüşün devam edeceğini öngörüyorum.
Bunun yanı sıra akaryakıt giderlerindeki artış, sektörü daha da zorlayacak gibi.
Özellikle network taşıyıcıların iş modellerini sıkı bir biçimde elden geçirmesi gerekiyor.
Zira 2009 yılında sektör her ne kadar zarar ettiyse de, düşük maliyetli taşıyıcılar kâr etmeye devam etti.
Bu da bazı şeylerin gerçekten değişmesi gerektiğini gösteriyor.