Havayolu sektöründeki baş rol oyuncusu bellidir:
Havayolu şirketleri.
Bir de, bu küresel sahnede, havayolu şirketlerinin yanında yardımcı rol üstlenen aktörler vardır.
Havalimanı işletmecileri, rezervasyon yazılımı şirketleri, uçak üreticileri, teknik bakım merkezleri, ikram firmaları, yer hizmetleri sağlayıcıları…
Kâbus gibi geçen 2000-2010 dönemine bakıldığında, havayolu şirketlerinin neredeyse hiç kâr etmediği görülürken, sektördeki diğer oyuncuların ortalamada fena sayılmayacak kârlılık oranlarına eriştiğine şahit oluyoruz.
Aynı dönemde havayolu şirketleri arasında irili ufaklı bir çok iflas yaşanırken, benzer bir durum olmasını bırakın, sektördeki diğer oyuncular arasında herhangi bir iflas yaşandığını dahi hatırlamıyoruz.
Küresel ekonomideki yavaşlamalar, petrol fiyatlarındaki ani yükselişler, pandemi boyutuna varan salgın hastalıklar, bölgesel çatışmalar, hava durumu, doğal felaketler gibi havayolu şirketleri açısından “dışsal” nitelikteki bir çok etken, şirketlerin mâlî tablolarında son derece menfî sonuçlara yol açabiliyor.
Kârlılık çerçevesinde yaşanan kırılganlıklara bu yıl bir de, uçuş emniyeti ile ilgili marka imajı konusu eklendi.
Bilindiği üzere havayolu sektöründe uçuş emniyeti her şeyden önce gelir. Bu konuda herhangi bir müsamahaya yer yoktur.
Büyükçe bir şirketin bir yöneticisi, “Biz son derece iyi bir havayolu şirketiyiz; uçuş emniyetindeki başarımız %99,99 mertebesindedir.” şeklinde bir açıklama yapacak olsa, o şirket o an itibarıyla tüm yolcularını kaybeder.
Zira %99,99’luk bir oran, günde ortalama 1.000 adet kalkış yapan bir şirketin, her 10 günde bir bir uçağını kaybetmesi anlamına gelecektir ve hiç bir uçak yolcusu böyle bir riski göze alarak o havayolu şirketi ile seyahat etmeyecektir.
Dolayısıyla havayolu şirketleri içi uçuş emniyeti her zaman %100 oranında olmalıdır.
Önce Mart ayında (MH370), sonrasında ise Temmuz ayında (MH17) iki adet uçağını son derece talihsiz bir biçimde kaybeden Malaysia Airlines’ın içine düşmüş olduğu durum, havayolu şirketleri için uçuş emniyeti ile ilgili marka imajının ne denli hassas olduğunun son derece açık bir göstergesi.
Geçtiğimiz günlerde bizimle temasa geçen bir arkadaşımız bize, yapacağı yolculuk için Malaysia Airlines’ı tercih edip etmemesi gerektiğini şakayla karışık bir biçimde soruyordu.
Çünkü Malaysia Airlines’ın bilet fiyatı, aynı hattaki rakip havayolu şirketinin yarısı kadardı.
Yolcuların uçuş esnasında çekerek sosyal medya ortamlarında paylaştıkları fotoğraflar, Malaysia Airlines’ın bazı seferlerinde ciddi manada doluluk sorunu yaşandığının görülmesini sağladı.
Bu fotoğraflar arasından bazı yanıltıcı olanlara ise dikkat çekmekte fayda var.
Yapılan bir hesaplamaya göre şirket günde 2 milyon USD civarında zarar ediyor.
Bu gelişmeler sonucunda en istenmeyen şeylerden biri daha gerçekleşti ve Malaysia Airlines, 6.000 personelin yani şirketin neredeyse üçte birinin işten çıkarılacağını açıkladı.
Yıl sonunda borsadan da çıkarılacak olan şirket tamamen devlet kontrolüne geçecek.
Zarar eden bazı hatların kapatılması ve şirketin adının tamamen değiştirilmesi de yeniden yapılanma planı dahilinde tartışılan diğer konu başlıkları.
Neticede; havayolu sektörünün baş rol oyuncusu olan havayolu şirketleri aynı zamanda gerek mâlî ve gerekse marka imajı bakımından son derece hassas kurumlar.
Sürekli bir biçimde gelişim ve değişim içerisinde olan bu şirketleri değerlendirirken, bu gerçekleri her zaman göz önünde bulundurmak gerekir.
Malaysia Airlines’a bir kez daha geçmiş olsun diyor, acılı ailelere sabır temenni ediyoruz.