Geçtiğimiz günlerde, Amerikalı yazar Kenneth Gronbach’ın “The Age Curve: How to Profit from the Coming Demographic Storm” adlı kitabını mercek altına aldım.
Bu kitabın konusuyla ticarî havayolu sektörünün bir birleriyle ne denli ilintili olduğunu fark etmemek mümkün değil.
Zira söylendiğine göre, Almanya’ya göç etmiş olan ilk nesil Türkler artık emeklilik dönemlerini yaşıyorlar ve genelde Nisan – Mayıs aylarında Türkiye’ye gelip, Ekim – Kasım civarında da Almanya’ya geri dönüyorlar.
Bu etnik trafiğe havayolu sektörü açısından baktığımızda tamamen demografik bir yolcu hareketi söz konusu olduğu rahatlıkla görülüyor.
İşte bu noktada Gronbach’ın kitabının önemi daha iyi anlaşılıyor.
Zira kitap, ülkemizde maalesef pek önem verilmeyen bir konu hakkında:
Demografik pazarlama.
Türkiye’de bu yönde yapılmış neler var diye baktığımda pek de ciddi bir kaynağa rastlayamadım.
Aslında konu reklam olduğunda ilgili kişiler ballandıra ballandıra yaş, gelir seviyesi, sosyal sınıf, hayat tarzı gibi konularda yaptıkları “derinlemesine” analizlerden bahsederler.
Ama bunları sistematik bir çalışma haline getiren veya bu konular hakkında kafa yorup ortaya bir eser koyan pek de yok gibi.
ABD’de durum farklı.
Adamlar demografi konusuna ciddi kafa yoruyorlar.
Aramızdaki farkı anlamak için Barnes & Noble ve Idefix’te demografi konulu kitapları arattırmak ve çıkan sonuç miktarını mukayese etmek yeterli.
Neyse…gelelim asıl konuya.
Gronbach kitabında, ABD’deki nesillerin pazarlama ve satış sektörleri üzerindeki etkilerini inceliyor. Yazar son yüzyıl içerisindeki Amerikan nüfusunu şu şekilde tasnif etmiş:
- G.I Generation: 1906 – 1925 arası doğanlar
- Silent Generation: 1926 – 1944 arası doğanlar
- Baby boomers: 1945 – 1964 arası doğanlar (İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan büyük nüfus artışı)
- Generation X: 1965 – 1984 arası doğanlar
- Generation Y: 1985 – 2010 arası doğanlar
En kalabalık nüfusa sahip olan iki nesil, Baby boomers ve Generation Y.
Baby boomers neslinin en önemli özelliği, kendilerinden önce gelen neslin nispeten sayıca az olması sebebiyle, rol model olarak örnek alabilecekleri ağabey ve ablaların kısıtlı miktarda kalması.
Bu durum, baby boomers neslinin bir çok şeyi kendi başına ve özgün bir biçimde yapmasına yol açmış.
Zamanla isyan, değişim, direniş gibi kavramlar bu neslin anahtar kelimeleri olmuş. Hatırlarsınız, bu neslin içinden çıkan ilk ABD Başkanı, Bill Clinton olmuştu. Obama da aynı nesilden.
Baby boomers neslinin zamanla iş güç sahibi olup belli bir gelir seviyesine ulaşmasıyla birlikte reklam, pazarlama, satış gibi konular ABD’de altın çağını yaşamış.
Zira bu nesil, öncesindekilere oranla çok daha fazla ve farklı ürün satın alma eğilimine sahip.
Bir sonraki nesil, X Nesli ise hem sayıca az hem de Baby boomers nesline göre daha muhafazakâr olması sebebiyle pazarlamacılar için çok da cazip bir grup olamamıştı. Bu nesli, “Kayıp Nesil” olarak adlandıranlar bile var.
Bizim asıl odaklanmamız gereken grup ise, X Nesli’ni takip eden Y Nesli.
Y Nesli, tıpkı Baby boomers gibi kalabalık ve kendine has özellikleri olan bir grup.
1985 yılı ve sonrasında doğdukları için, bu çocuklara bir bakıma teknoloji veya internet nesli demek de mümkün. Bilgisayar, cep telefonu, internet gibi şeyler onlar için son derece tabii, son derece aşina.
Y Nesli tüm zamanların en fazla tüketim yapan nesli.
Elektronik eşyaya bayılıyorlar. Değişim demek, Y Nesli demek. Önümüzdeki on yıl içerisinde bu neslin yavaş yavaş iş hayatına atılıp, kendi paralarını kendilerinin kazanacağını düşündüğümüzde, şirketlerin faaliyetlerine kârlı biçimde devam edebilmeleri için organizasyon yapılarını bu nesle hitap edecek şekilde yeniden şekillendirmeleri şart.
Tabii ki pazarlama, satış ve reklam etkinliklerini de yine Y Nesli’nin huyuna suyuna göre yeniden biçimlendirmeleri gerekecek.
Ama nasıl?