Havada yaşanan her kaza ayrı bir trajedi içermektedir.
1 Eylül 1983’te yaşananlar ise adeta trajedi-ötesi idi.
Alaska’nın Anchorage şehrinden kalkıp Kore’nin Seul kentine doğru uçmakta olan Kore Havayolları’na ait bir Boeing 747, pilotlarının arka arkaya yaptığı hatalar sonucunda iki kez Sovyet hava sahasını ihlal etmişti.
Karşı tedbir olarak havalanan Sovyet savaş uçakları, Boeing 747’yi rotasını değiştirmesi için ikaz etmiş, herhangi bir gelişme olmaması üzerine iki füze göndererek imha etmişlerdi.
Uçakta bulunan 23 mürettebat ve 246 yolcu hayatını kaybediyor, ABD önderliğindeki Batı dünyası ayağa kalkıyordu.
ABD’nin o anki başkanı Ronald Reagan yaptığı hiddet dolu açıklamada SSCB’yi bir “şeytanî imparatorluk” (Evil Empire) olarak tanımlıyordu.
Ancak bu olayın üzerinden beş sene geçmemişti ki, 3 Temmuz 1988’de, bu kez İran Körfezi’nde benzer bir trajedi yaşanıyordu.
İran’ın Bender Abbas kentinden Dubai’ye gitmekte olan İran Havayolları’na ait bir Airbus A300; olay cereyan ettiğinde İran karasularında bulunan, ABD Deniz Kuvvetleri’ne ait savaş gemisi USS Vincennes tarafından gönderilen bir füze ile düşürülüyordu.
Uçakta bulunan 15 mürettebat ve 275 yolcu (66’sı çocuk) o anda can veriyordu.
Dönemin ABD Başkan Yardımcısı George Bush, Birleşmiş Milletler’de konuyla ilgili yapılan oturumda ülkesi adına özür dilemeyi reddediyordu.
Mazereti ise, bu olayın bir savaş sırasında (!) meydana gelmesiydi.
Beş yıl önceki Kore uçağı olayında mangalda kül bırakmayan ABD Başkanı Reagan da sorumluluk kabul etmiyor; hatta bu olaydan dolayı İran’ı suçluyor, meydana gelen insan kaybı için ise “üzgün” (we are sorry!) olduklarını açıklıyordu.