Konu Southwest’ten açılmışken, içinden geçtiğimiz kriz dönemini de ele almakta fayda var.
Havayolu sektörünün istikrarlı bir biçimde kâr edemiyor olmasının en önemli sebebi, sektörün yapısı gereği, business cycle’lara hızlı şekilde adapte olamamasıdır.
Havayolu şirketlerinin en kıymetli maddi duran varlık kalemini oluşturan uçak filosunu, aniden bastıran kriz dönemlerine göre yeniden düzenlemek bir hayli zor olmaktadır.
Mesela yıllar öncesinde işler iyi giderken verilmiş olan yeni uçak siparişlerinin teslim tarihlerinin tam krizin göbeğine denk gelmesi, şirketleri büyük bir “kapasite fazlası” durumuyla karşı karşıya bırakmaktadır.
Bunun yanı sıra özellikle işten personel çıkartmanın zor olduğu ülkelerde çalışanların maaşları da şirketler için sorun olabiliyor.
Geçtiğimiz hafta içerisinde British Airways’in personelinden çeşitli şekillerde maaş indirimi talep etmiş olması buna güzel bir örnek.
Havayolu şirketlerinin bir diğer büyük gider kalemi olan petrol ise, kriz zamanlarında dünya genelindeki talep miktarının gerilemesi sebebiyle fiyatı düştüğünden çok fazla sorun teşkil etmiyor.
Ama bu sene başında varil başına 35 ABD Doları’na kadar gerileyen petrol fiyatının şu sıralarda 70 Dolar civarında seyrettiğini gözden kaçırmamak lazım.
Kriz sebebiyle petrol fiyatlarının geçen seneki 150 Dolarlık zirvesinden aniden 35 Dolar civarına gerilemesinin “hedging”, yani fiyat koruması uygulamasına gitmiş olan bir çok havayolu şirketini büyük zarara soktuğunu da ayrıca eklemek gerekiyor.
Yani tersine bir etkiyle petrol fiyatlarındaki düşüş bir çok şirketi zora soktu.
Kriz dönemlerini Southwest’e bağlamak gerekirse; şirketin 1973 yılından bu yana üst üste 36 yıl kâr etmiş olduğunu söylemem sanırım yeterli olacaktır.
1974 petrol krizi ve akabinde yaşanan küresel durgunluk, 1979 İran Devrimi ve akabinde yaşanan petrol krizi, 1980′lerin ilk yarısında ABD’de yaşanan durgunluk, yine 1990′ların başında küresel durgunluk ve nihayet 11 Eylül olayı, diğer havayolu şirketlerini zarardan zarara uçururken Southwest’in kâr etmesini engelleyememiş.
Pek iyi ama nasıl?
Southwest’in başarısının ardından yatan en önemli faktörlerin başında kontrollü büyüme ve ileri dönük iyi planlama yapılması geliyor.
Son derece başarılı iş modeline karşın şirket yönetimi hiç bir zaman kişisel hırslarına yeni düşmemiş ve yıllık bazda %10 civarında büyüme oranlarıyla iktifa etmiş.
Southwest gibi bir şirket için bu oranın bir hayli mütevazı olduğunu belirtmeme sanırım gerek yok.
Önceki yazımda da belirttiğim gibi, sadece 65 noktaya sefer yaparak senede 102 milyon yolcu taşıyan bir şirketten bahsediyoruz.
Şirketin faaliyet gösterdiği pazarlarda inanılmaz bir derinliğe ulaştığının bir göstergesi bu.
Rahat mukayese edilmesi açısından, THY’nin yaklaşık 150 noktaya uçarak 22-23 milyon civarında yolcu taşıdığını belirtmek kâfi gelecektir.
Pazarlarda derinleşmek kriz zamanında ne işe yarar derseniz, zor zamanlardaki “kapasite fazlası” halinin çok daha rahat bir biçimde aşılmasıdır denilebilir.
Mesela; iki ayrı havayolu şirketini ele alalım.
Bir tanesi A ve B noktası arasında haftada 28 frekansla uçarken, diğer firmanın haftalık sadece 4 frekansı var. Kapasite azaltma ihtiyacı doğduğunda birinci firma uçuş frekansını rahatça azaltabilirken (mesela 21), ikinci firmanın böyle bir esnekliği bulunmayacaktır. Zira iki nokta arasında sadece 4 frekans sunan bu firmanın söz konusu pazardaki ürünü tam bile değildir ki, daha neresini eksiltsin.
Southwest’in gösterdiği başarının bir çok farklı unsuru var.
Bunların hepsini burada anlatmam zor. Sadece aşırı kapasitenin ortaya çıktığı durumlarda bu firmanın nasıl rahatça pozisyon alabileceğini vurgulamak istedim.
Zaten 2008-2009 krizi esnasında, ticarî zekayla yönetilen bir çok firma aynı yola başvurdu ve pazara sunduğu kapasiteyi kısarak %85-90 civarında bir doluluk oranını yakaladı.
Bu esnekliğe sahip olamayanların rakamlarının ne olacağı gerçekten merak konusu.
Southwest hakkında daha detaylı bilgi için, Nuts! Southwest Airlines’ Crazy Recipe for Business and Personal Success adlı kitabı tavsiye ediyorum.