A330′e ilk bindiğimizde bir hayli hoşumuza gitmişti.
Her koltuğun arkasında bulunan ekranlardan, kabin içi eğlence sisteminin geniş bir içerik sunan menülerine ulaşmak mümkündü.
İster film seyret, ister oyun oyna, ister müzik dinle, istersen uçuşla ilgili bilgileri takip et.
Ama 10 saatlik uçuşun ilerleyen saatlerinde, yani bu sistemle tanıştığımız daha ilk uçuşta, söz konusu sisteme olan ilgimiz azalmıştı.
5-6 inçlik küçük bir ekran, hayli düşük olan bir çözünürlük ve sistemdeki yavaşlık, bu ekranlarda film seyretmeyi ve oyun oynamayı hiç de cazip kılmıyordu. Tek yaptığımız, uçuşla ilgili bilgileri takip etmek oldu. Yükseklik, hız, kalan mesafe gibi.
Aslında kabin içi eğlence sistemleri, sundukları uçuş hizmetini farklılaştırmak isteyen havayolu şirketlerinin oldukça önem verdikleri bir unsur.
Özellikle uzun süren kıtalararası uçuşlarda sıkılan yolcuların havayolu tercihini yaparken bu sistemler ciddi manada etkili olabiliyor.
Oysa son yıllarda hızla yaygınlaşan iPod, iPhone, mini notebook gibi cihazlar, kişilerin kendi eğlence sistemlerini basit ve kolay bir biçimde yanlarında taşımasını sağlıyor. İsteyen film seyrediyor, isteyen müzik dinliyor.
İşte bu yüzden havayolu şirketlerinin kabin içi eğlence sistemleriyle ilgili olan departmanları, söz konusu yeni teknolojilerin mevcut uçaklara nasıl adapte edilebileceğinin peşinde olmalı.
Şirketlerin ilk yapması gereken, tüm koltuklarda üniversal bir prizin yer alması olacaktır. Böylece dünyadaki farklı elektrik sistemlerine sahip ülkelerden gelen yolcuların kullandığı cihazların şarjının bitmesi sorunu ortadan kaldırılabilir.
İkinci olarak; Delta Airlines örneğinde olduğu gibi, kademeli olarak tüm uçaklarda internet bağlantısının sağlanması. Ve tabii bununla beraber tüm koltuklarda bir USB bağlantısının olması.
Uçaklara entegrasyonu yüksek maliyetli olması muhtemel internet hizmeti ilk anlarda ücret karşılığı sunulabilir.
Veya business class’ta bedava, economy’de ücretli olabilir.
Bir başka seçenek; sık uçan yolculara ücretsiz olması. Mesela FFP’nin en üst segmentinde olan yolculara ücretsiz internet hizmeti sunulabilir.
Uçakta internet bağlantısı olduğunda bir çok kişinin sık sık Facebook hesabındaki durumunu değiştireceğinden eminim:
“Şu an Himalaya’ların üzerindeyim”, “şimdi Tayland’tayım”, “birazdan Singapur’a iniyorum” gibi.
Veya benzer mesajları internetin son modası Twitter’da da arka arkaya görmek mümkün olacaktır.
Düşünsenize; uçak türbülansa girmiş, büyük bir panik yaşanıyor ve soğukkanlı bir yolcu bu anı “twitliyor”. Gerçekten enteresan olur.
Küçük gibi görünen bu iki değişiklik uygulamaya geçtiğinde, havayolu şirketleri aslında yolcularının önüne tüm dünyayı sermiş olacaklar. Bu açıdan bakıldığında kabin içi eğlence adına son derece büyük bir değişikliğin kapıda olduğunu söyleyebiliriz.
Zamanla şirketler, uçağa büyük bir yük getiren ve bu yüzden akaryakıt tüketimini artıran ve ayrıca gerek yazılım ve gerekse donanım açısından sürekli meşakkatli bir bakıma tâbi olan mevcut sistemleri uçaklarından sökmeye dahi başlayabilirler. Böylece internet bağlantısının getireceği ek maliyet bir ölçüde azaltılmış olur.
Tabii bu söylediğimin gerçekleşebilmesi için daha bir süre beklememiz gerekecek ki, “Y Nesli” tamamen dünyaya hakim olsun.
Son olarak eklemem gerekiyor; kabin içi eğlence adına kesinlikle yapılmaması gereken bir şey var ki, o da cep telefonu ile konuşmayı mümkün hale getirmek.
O daracık tüpün içinde saatler boyunca bağıra bağıra konuşan veya konuşmaya çalışan onlarca, bazen yüzlerce kişinin bulunması seyahat konforu açısından hiç de iyi olmayacaktır.
Netice odur ki; önümüzdeki yıllarda kabin içi hizmet denince sadece verilen yemek ve içkiler değil, sağlanan elektronik iletişim imkânları da akla gelecek. Ve hatta bir adım öne geçecek.